Taşkın 'Ak Parti'nin memuru olmayacağız'

Eğitim-İş Silivri Temsilciliği Silivri Milli Eğitim Müdürlüğü önünde 'Bugün, milli eğitimdeki haksızlıklara, hukuk tanımazlığa, adam kayırmalara karşı isyanın doruğa çıktığı günüdür' diyerek açıklamalarda bulundular.

Taşkın 'Ak Parti'nin memuru olmayacağız'
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Grup adına konuşan Eğitim İş Silivri Temsilcisi Şanlı Taşkın; “Bugün, eğitim çalışanlarının ekonomik ve sosyal haklarının tırpanlanmasının, öğretmenlerin itibar kaybetmesine neden olan uygulamaların, akademik zam sözü verilmesine rağmen bu sözünün arkasında durmayanların, çalışanlara enflasyon farkını dahi çok görenlerin, gelir dağılımındaki adaletsizliğin protesto edildiği gündür” dedi.  

Eğitim İş Silivri Temsilcisi Şanlı Taşkın tarafından Silivri Milli Eğitim Müdürlüğü önünde yapılan basın açıklamasında şu ifadeler kullanıldı; “Eğitim öğretim yılı 12 yıldır olduğu gibi bu yıl da büyük sorunlarla başlamıştır. Siyasal iktidar cumhuriyetin eğitim sistemini yok etmek için yeni adımlar atmış, piyasacı ve gerici eğitim modelini topluma dayatmıştır. Tamamen yandaşlarını kayırma amacını taşıyan, değerlendirme kriterleri belli olmayan bir değerlendirme ile yöneticiler kıyıma uğratılmıştır. İktidarın taşeronluğunu yapan Hükümet-Sen kendi kadrolarına yer açabilmek için bu kıyımda etkin rol almıştır. AKP'nin bu yandaş kadro merakı, yalnızca yöneticilerle sınırlı değildir. Yeni torba yasayla yandaş öğretmen dönemi de başlatılmıştır. Aday öğretmenlerimiz ilk yıl performans değerlendirmesine tabi tutulacak ve sonra da şaibeli bir "mülakattan" sonra kadro güvencesi kazanabileceklerdir. Mülakatta aranacak temel ölçüt de yandaşlık olacaktır. Böylece AKP torba yasalarla devlet memurlarının iş güvencelerini ortadan kaldırmaya, kapitalizmin en acımasız emek sömürüsü olan taşeronluk sisteminin içerisine eğitim çalışanlarını da almaya çalışmaktadır. Sürgün siyasetinin bir uzantısı olarak bugün öğretmenlerimiz "rotasyon tehdidiyle" karşı karşıyadır. Yaşamlarını zor koşullara rağmen sürdürmekte olan öğretmenlerimizi yerlerinden ve okullarından koparacak yeni bir düzenleme getirilmektedir. Bu aynı zamanda AKP’nin kendisi gibi düşünmeyenleri emekliliğe zorlayarak yerlerine kendi yandaşlarını alma girişimidir.”     

Taşkın; “Bilindiği gibi okullarda   yöneticiler birer birer tasfiye ediliyor. Bilgisi, birikimi, ödülleri ve başarıları ile adından söz ettiren, okulunu zirveye taşıyan okul müdürleri sırf siyasi iktidarın kapı kulu olmadıkları için, sırf MEB yetkilileri istemediği için görevlerine son verildi. Onların yerine masa başı ilişkileri, akrabalık, dostluk, yandaş sendika, siyaset ilişkileri güçlü olanlar görevlendiriliyor. İşte böylesine adaletsiz  bir dönem yaşıyoruz. Bu süreçte, yeni atadıkları yandaş okul müdürleri kendi ekibini de oluşturabilecek. Yani okul müdürleri müdür başyardımcılarını, müdür yardımcılarını kendisi seçecek.  Böylece okul müdürlerinin büyük kısmı siyasi ve ideolojik görüşü kendisiyle örtüşen insanları yakın çalışma arkadaşı olarak belirleyecek. Bu adaletsiz, hukuksuz uygulamalar yargıya taşınmıştır. Adaletin tecelli etmesini bekliyor ve talep diyoruz, Aynı zihniyetçe yapılan Mülakatla şube müdürü atamaları yargıya taşınmış ve başarı sıralamasının tek başına sözlü sınav sonuçlarına göre oluşturulması yargı tarafından hukuka aykırı bulunarak, söz konusu yönetmeliğin yürütmesi durdurulmuştur, Ancak MEB hukuksuzluklarına devam ederek, sözlü sınava dayalı şube müdürlüğü atamalarını iptal etmemiştir. Bu zihniyet kendini hukukunda üstünde görmektedir. Bu zihniyete dur diyecek miyiz?”

Milli eğitimde yaşanan sorunlar sadece kadrolaşmayla ilgili değildir. Eğitim çalışanları angarya görevlerle mağdur edilmektedir. Şöyle ki; öğretmenlerin nöbet hizmeti bulunmaktadır. Ancak asıl işi eğitim hizmeti olan öğretmenler, sorumluluğu çok geniş olan nöbet hizmetinin karşılığı olarak ek bir ücret alamamaktadır.

Öğretmenlerin, akademisyenlerin ve diğer tüm eğitim çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları da giderek zafiyete uğramaktadır. Oysa bir toplumun ancak ve ancak eğitim ile kalkınabileceği göz önüne alındığında; öğretmenlerin, akademisyenlerin, eğitim çalışanlarının, üniversite çalışanlarının ekonomik ve sosyal haklarını dünya ülkeleri seviyesine çıkarmak, onların insanca ücretlerle yaşamasını sağlamak bu ülkeyi yönetenlerin en asli görevlerinden biridir.


"  Ancak ülkemizde bazı kesimler el üstünde tutulurken, zenginliklerine zenginlik katarken, eğitimin temel unsurları yok sayılmaktadır. Bildiğiniz gibi 2013 yılında yapılan skandal olarak nitelendirdiğimiz bir toplu sözleşme dönemi geçirdik. Çalışanlar, Temmuz ayında zamlı maaş alamamış, 2014 yılında sadece 123 TL, 2015 yılı için ise yüzde 3+3 zamla yetinmek zorunda kalmıştır. Çalışanlar, 2014 yılında enflasyon farkı alamadıkları gibi, aile ve çocuk yardımlarına artış yapılmamış, ek ders ücretleri yerinde saymıştır. Kısacası 2014 ve 2015 yılları öğretmenler, akademisyenler, hizmetliler, memurlar, teknisyenler, üniversite çalışanları v.b. eğitim çalışanları için kayıp yıllardır. 2 milyon 600 bin kamu çalışanı bu şekilde mağdur edilirken, Hükümet HSYK seçimleri öncesinde adeta rüşvet dağıtır gibi hâkim ve savcılara 1155 TL zam yapılmıştır. Eğitim çalışanlarına ve diğer memurlara küçük artışları bile çok gören, enflasyon zammı yapmaktan kaçan, eğitim-öğretime hazırlık ödeneğinin tüm eğitim çalışanlarına verilmesi talebimizi elinin tersiyle iten, akademisyenlere zam sözü verilmesine rağmen; aylardır bu sözün gereğini yerine getirmeyenlerin sıra hâkim ve savcılara gelince sırf oy devşirmek için kesenin ağzını açması hangi ahlaki yönetim anlayışına sığar?

 

Devlet anayasal görevlerini bir kenara bırakarak kamu okullarına ödenek ayırmazken, öğrenci başına 3500 TL ödenerek özel okullara devlet kasasından kıyak çekilmektedir  diyen Taşkın; “Anayasal ve evrensel bir hak olan eğitim, parayla satılan bir meta konumuna indirgenmektedir. Kamusal ve eşit düzeyde sunulması gereken eğitim hizmeti paralı hale getirilmektedir. Hiçbir ödenek ayrılmayan devlet okulları sahipsiz ve çaresiz bırakılırken özel okullara 600 milyon TL gibi bir rakamın ödenmesi iktidarın artık devlet okullarını gözden çıkardığı anlamına gelmektedir. Bir yılda limonun fiyatı yüzde 112, sivri biberin fiyatı yüzde 94, pirincin fiyatı yüzde 50 artmasına, bir yıl içinde mutfak masraflarında yüzde 28 artış olmasına, dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddinin 4 bin 38 TL’ye yükselmesine rağmen memura, işçiye verdikleri güdük zamlarla memur enflasyona ezdirilmiş, fukaralaştırılmıştır.  Eğitim çalışanları toplumda giderek itibar kaybetmektedir. Özellikle öğrencilerin kendilerine rol model aldığı öğretmenlerimiz, artık Bakanlığın yanlış politikalarından dolayı değersizleştirilmiştir, toplumdaki itibarları  azaltılmıştır. Hiç bir iktidar döneminde eğitim sistemi bu kadar siyasileşmemiş ve böylesine bir kadrolaşmaya sahne olmamıştır. Eğitim sistemi aklın, bilimin ve sanatın ışığında değil, dogma, hurafe ve dayatmalar içinde yönetilmektedir. Siyasal iktidarın elinde bir oyuncak haline gelen eğitim sistemi, AKP'ye oy ve seçmen devşirilecek bir mekanizmaya dönüştürülmüştür. Aslında özelleştirmenin ta kendisi olan eğitimin yerelleştirilmesi ve anadilde eğitim talebiyle birçok okulumuzun yakılmak istendiği ve Atatürk büstlerine saldırıların yapıldığı bir ortamda; ulusal, laik, bilimsel, demokratik bir eğitim için, yönetici kıyımına, TEOG Kargaşasına, rotasyon uygulamalarına karşı çıkmak için bu gün iş bıraktık. Ayrıştırıcı bir talep olan anadilde eğitim için cumhuriyetin okulları yakılmaktayken, bayrağımıza, Atatürk anıtlarına saldırılar yapılmaktayken, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanının sesi çıkmamaktadır. Ülkemizi etnik temelden parçalama projesinin asıl mimarı olan sömürgeci güçlere taşeronluk yapan iktidar, bölücü taleplerin sahipleriyle yaptığı anlaşmayı kamuoyuna açıklamalıdır. Bugün eğitim emekçilerinin, velilerin ve öğrencilerin yaşadığı sorunlar çığ gibi büyümüş, siyasi kadrolaşma en alt birimlere kadar inmiştir. AKP hükümeti yandaş yönetici atamalarıyla başlayıp, aday öğretmenlerin mülakatla atanmasıyla devam eden uygulamalarıyla Cumhuriyeti tehdit eden bir kadrolaşma atağına girişmiştir.” 

 “Siyasal iktidarın kendisi gibi düşünmeyen hiçbir emekçiyi devlet kurumlarında istemediği açıktır. Müdürler üzerinden başlayan performans ölçme sisteminin yakın zamanda öğretmenlere ve diğer eğitim çalışanlarına da uygulanacağı, bu performans kriterlerinin tüm eğitim çalışanlarının iş güvencelerinin ellerinden alınacağı bir süreç açıkça yaşanmaktadır. Hiç bir eğitimci sıranın kendine gelmeyeceğini düşünmemeli, bu tehlikeyi görerek daha birlikte mücadele etmelidir. Görüldüğü üzere eğitimin tonlarca sorunu ve bu sorunları çözmekten uzak bir siyaset anlayışı bulunmaktadır. Eğitimine önem vermeyen, eğitimcisini siyasi ihtirasları uğruna bir kalemde harcayan, katılımcılık yerine, “benim dediğim olacak” anlayışını dikte ettiren, nitelikli eğitimi sağlamak yerine kendisi gibi düşünmeyenlere ayak kaydırma operasyonu yapanlar, bugün MEB’i batağa saplamıştır. Bizim amacımız üzüm yemektir. Hiçbir tavrımızı siyasi mülahazalarla ortaya koymuyoruz. Tek derdimiz eğitim çalışanlarının daha huzurlu ve eğitim hizmetinin verimli olmasıdır. Kim yaparsa yapsın doğruların hep destekçisi olacak; kimden gelirse gelsin yanlışların karşısına kaya gibi dikileceğiz.”