Işıklar: 'Referandum sonucu, bir kapta eriyebileceğimizi gösterdi'

Belediye Başkanı Özcan Işıklar, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından düzenlenen değerlendirme toplantısında konuştu. Işıklar, referandum sonuçlarının gerek Silivri gerekse de ulusal boyuttaki değerlendirmesini yaptı.

Işıklar: 'Referandum sonucu, bir kapta eriyebileceğimizi gösterdi'
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Cumhuriyet Halk Partisi tarafından düzenlenen değerlendirme toplantısında açılış konuşmasını yapan İlçe Başkanı Suna Göçengil’in ardından kürsüye davet edilen Belediye Başkanı Özcan Işıklar da referandum süresince yaptığı çalışmalardan bahsederken, referandum sonuçlarını da gerek Silivri gerekse de ülke bazında yorumladı. Konuşmasının ardından başka bir toplantı için salondan ayrılan Işıklar şunları söyledi:

“Bu sürece geliş şeklimizi anlattık”

Öncelikle yaşadığımız kampanya süresince köylere, mahallelere, derneklere, hatta Arnavutköy, Bağcılar, Küçükçekmece ve Bahçelievler ilçelerinde dernek ziyaretleri ve çok etkili olduğunu düşündüğüm, geri dönüşlerini sonradan aldığım çok da önemli katkılarımız olduğunu düşünüyorum. Orada Edirne ve Kırklareli Belediye Başkanı arkadaşlarımı da davet ederek yaptığımız ziyaretlerde… Partimizin bir görevi vardı ve ben beş ilçede çalıştım. Bu sürece geliş şeklimizi anlattık. Apar topar, ite kaka, hiç gündemde yokken, Türkiye’nin yakıcı sorunları varken, yanı başımızda Orta Doğu’da bir üçüncü dünya savaşının bu kadar varlık şekilde yaşandığı, çok tedirgin edici, çok kırılghan bir süreçte bunun gündeme gelmesi inanılmaz bir gaflet olarak; itici, ötekileştiren ve ülkemizi dışa karşı bir bütünlük ve birlik anlamında daha çok demokrasi ile aşılacak sorun varken onu daha baskıcı bir anlayışla perdelemek gibi bir süreç yaşadık.

“Baskıcı bir ortam içerisinde seçime girdik”

Referandum süreci böyle başladı. Körü körüne altına imza atarak, sürecin nasıl işlediğini dahi bilmeden Meclis’ten geçen maddelerin birbiriyle olan ilişkisi, birbiriyle matruşka gibi içi açıldıkça başka şeylerin çıktığı bir süreç gördük. Türkiye’nin 93 yıllık Cumhuriyet tarihi ve Orta Asya’dan bu yana geldiğimizde 2000 yıldan fazla devlet geleneğinde ve çevremizdeki coğrafyanın hiçbirinde yaşanmamış bir sürecin içine ittirildik. Bu giriş şeklimiz böyle oldu. Bu süreç beklendiği gibi olağanüstü hal koşullarında yaşanınca da üzerine katma bir anlayışla daha çok kırılgan ve gergin hale getiren baskıcı bir ortam içerisinde seçime girdik.

“Dünyanın gözü bizim üzerimizdeydi.”

Türkiye’nin gelecek yüzyıllara sirayet edebilecek, geleceğini bağlayacak, sadece bizim değil bu coğrafya üzerinde bizden umut bekleyen 59 tane İslam ülkesi dahil Orta Doğu’yu, Orta Asya’nın, Avrupa’nın ve Avrasya’nın hiç abartmadan söylüyorum, tüm dünyanın bizde olduğu bir süreç yaşadık. Bu süreçte neden dünyanın gözü bizde? Jeopolitik, jeostratejik, sosyo-politik bütün açıdan, nereden bakarsanız bakın bir dünya merkezi olduğumuzu biz şimdi daha iyi anladık. Amerika’sından Afrika’sına kadar bütün dış basını 16’sından sonra izleyen bütün arkadaşlarım bilir, dünyanın gözü bizim üzerimizdeydi. Biz 1923’te nasıl sivil bir silkinişle ulusal irade ruhuyla nasıl o emparyel güçlerin tamamına başkaldırı ile ulusal birliği, bütünlüğü bir başkaldırı olarak mücadele edebilmenin çok güzel bir örneğini vermiş bir ülke olarak tarihinde Birleşmiş Milletler’e çağrılan ilk ülke olan, bu kadar onurlu ve genç bir Cumhuriyet’in bu kadar bir sarsıntı geçirmesi tüm dünyayı tedirgin ettiğini belirtmek istiyorum.

“Aşağılara yuvarlanmaya aday bir süreç geçirdik”

Bunun sonuçlarının daha kötü olması, bu bölgede tampon görevi yapan çağdaş ve aydınlık bir dünya ile bir tarafta karanlığa itilmek çekilmek istenen bir dünya arasında geçişken, difizyonel bir anlamımız, bir kimliğimiz, bir görevimiz varken bunu yerine getirmiş olarak örnek olmamız gerekirken çünkü ekonomimizi üreterek daha da geliştirerek dünyanın ilk 20 diyoruz ama bu süreçten sonra o ilk 20’den bile çıkarak aşağılara yuvarlanmaya aday bir süreç geçirdik. Kırılgan bir ekonomi, üretmeyen, baskılayan, özellikle değinmek istiyorum, böyle bir süreçte referanduma girdik.

“Hepimizin katkısı olsun istedik”

Bütün olumsuz koşullara rağmen bütün Belediye Başkanlarımız ile aldığımız karar olarak “Siyasi kimliğimizi bir kenara bırakıp bu artık bir ülkenin genel bir sorunu, hepimizin bir sorunu, bir parti olmaktan çıkıp toplumda bir demokrasiyi isteyen çağdaş, modern, aydınlık Türkiye’nin geleceğine inanmış, laik Türkiye’yi kuran ve bunu geliştirmek isteyen bir blok olsun” dedik. Hepimizin katkısı olsun istedik. Bir blok anlamında itici değil, çeken bir anlamı olsun diye böyle bir anlayış içine girdik. Bunu da Genel Başkanı’mıza ilettik. SODEM dönem başkanı arkadaşımla beraber gittik kendisine teslim ettiğimizde kendisi de bize aynı şeyi söyledi: “Aman dikkat edin. Partiyi kullanmayın. Amblem kullanmayın. İtici davranmayın, kucaklayıcı olun. Artık o sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nin sorunu değil, ülkemizin sorunu haline geldi.” Özellikle böyle defalarca uyararak bizi gönderdi. Biz de aynı, bütün parti meclisinin aldığı karardan sonra çok anlamlı, uzlaşmacı, ötekileştirmeyen, kavgacı olmayan bir dil ve üslupla kampanyaya çıktık. Şunu biliyoruz ki bizden başka da kaygı duyanların olduğunu, onlara ulaşmamız, uzlaşmamız ve kaynaşmamız ortak bir kaderi beraber inşa etmemiz, geleceği beraber inşa etmemiz konusunda bir bağlayıcı çimentosu biz olmalıydık. Ama sadece belirleyici değil. Tek başına bizim sonucumuz değil.

“Hiç düşündüğümüz gibi çıkmadı”

Arkadaşlarımızdan bir tanesi görüş bildirirken çok olumsuzdu başta. Böyle bir anlayış vardı. Hatırlayın o günleri, büyük bir baskı altında çıktık yüzde 25’e. 50’yi geçmemiz lazım öbürünü geride bırakmamız için. Bir 25 daha nereden nasıl yapacağız bunu? Hiç düşündüğümüz gibi çıkmadı. Bunu sevindirici anlamda söylüyorum. İlk defa geçtiğimiz 10-15 yıldır bu kadar umut verici, bu kadar heyecan verici, bu kadar ileriye dönük neler yapabileceğimizi, aynı zamanda bu ülkenin, bu Anadolu topraklarının, bu Anadolu hümanizminin ne kadar güçlü bir damar olduğunu, bizim “Yakında bazı ülkelerde özellikle diktatöryal rejimle yönetilen ülkeleri geçeriz, İran’ı da geçeriz, bu gidişat kötü” gibi karamsar bakanlara onlara da bir umut, onlardan beslenmeye çalışanlara da çok ciddi uyarılar verdi bu sonuçlar. Demek ki bu ülkede Cumhuriyet’in getirdiği demokratik, çağdaş, laik, modern ve aydınlığa dönük yüzü çok güçlü bir damar içerisindeymiş. Bunu muhafazakârla, dini Kuran’ı referans almayan, hurafelerle, bir suni anlayışla örterek bizi baskı altına alan bir kesim bundan çok rahatsız olduğunu ama yeterince sonucu vurgulayamadığını da gördük.

“Bir kapta eriyebileceğimizi gösterdi”

Birçok arkadaşımız evet vermeyi düşünen, çekinerek veremediğini tercihini gizlediğini gördük. Bu şunu gösteriyor: Bu bir evet-hayır çekişmesi, kapışması, galibi kazananı yok. Şunu çok net görüyorum umutlu bir şekilde geleceğe karamsar olmamamız gerektiğini şu anlamda söylüyorum, bu kampanya birbirinden bağımsız, bugüne kadar hiç yan yana gelmemiş milli görüşçü, muhafazakar, milliyetçi, sosyalist, komünist, kendini din temelinde gören, kendini etnik köken temelinde gören, kendini demokrasi veya evrensel değerler temelinde tanımlayan veya tayin eden kim varsa beraber bir kapta eriyebileceğimizi gösterdi. Bu anlamda çok umut verici…  Anladık ki kimseye ihtiyacımız yok bizim bizden başka. Biz yapabilirmişiz bunu. Ne kadar yapabilir olduğumuzu, ne kadar güçlü olduğumuzu göstermesi açısından Cumhuriyet tarihimizin, belki o dönemde yapılmış kadar önemli ,derin, bundan sonra gittikçe ve yaşandıkça derinliği de anlamı da daha fazlalaşacak bir süreç yaşadık. Bence şimdi başladı her şey.

Sonuçlar, sürece karşı bir cevap oldu

Bu ülkede muhafazakârıyla, dini bakanıyla, milliyetçi bakanıyla, sosyalistiyle, demokratıyla, merkez sağıyla, merkez soluyla, sosyal demokratıyla herkesin Atatürk’ün söylediği gibi söz konusu vatansa gerisinin teferruat olduğunu fark ettik. Anadolu’nun ortasından çıkmış o Mevlana’larla bütün evrensel değerlere ulaşmış hümanizmin, dinin sadece ve sadece Allah-u Teâlâ’nın kitabı Kuran’ın dışındakileri hurafe sayan –ki gerçekten de öyle- dini temelinde yaşayan hem Türk, hem Müslüman, hem bu coğrafya içerisinde yaşayan etnik kökeniyle huzur içinde yaşayan ama bunu sıkı sıkıya da sarılarak ileriye taşıma isteyen kararlı bir Türkiye gördük. Bunun daha çok üreterek, daha çok aydınlatarak olması gerektiğinin mesajını da şöyle verdiler. Dikkat edin Evet çıkan iktidarın özellikle anayasa maddesinin kendisi dahi tedirgini çekingen, anlatmaktan zorlandığı bir süreçte hayır çıkan illerin Türkiye’nin gayrisafi hasılasının ürettiği zenginliğin yüzde 76’sını ürettiği bir taraf. Orta Anadolu’ya bakıyorsunuz o fakirliğin, fukaralığın daha çok yaygınlaştığı, üretimden uzaklaştığı insanların karınlarını doyurarak kafasını boşalttığı anlayışla kalkıp bir üniversite profesörünün dahi kalkıp “Okuryazar oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, cahil insanların ferasetine güveniyorum.” diyen bir sürece karşı bir cevap oldu.

“İdari bir bölünmenin geleceğini hepimiz biliyoruz”

Demek ki o cehaletten medet umanlar fakirliğe de göz yumuyor demektir. Yüzde 76’sının Türkiye’nin 800 milyar dolar gayrisafi hasılasını yaklaşık 600 milyar dolarını bu ülke üretiyor ve oraya bakar hale getirmiş. Yani Anadolu’nun içerisinde o üretimden, Türkiye’nin refahından pay alamayan, fakirleştirilmiş, o cahil cühela bırakarak ferasetinden medet umulan anlayışın gelip onları da vuracağını da gösterdi. Şimdi bir şey yapmanın zamanı. Üreterek yaşamayı, katkı vererek, ülkenin kaderine ortak olarak oradaki zenginliği ve refahı ülkenin iki tane Türkiye, üç tane Türkiye yapan anlayıştan hızlıca uzaklaşmamız gerektiğini gösterdi. Bu sonuçtan herkesin tedirgin, herkesin tüylerini diken diken ettiğini eminim. Eminim görmemeleri mümkün değil.  Bu gidişatın sonucu 3 tane Türkiye çıkacağının. Fakirlikle ekonomik bir dağılmanın, bölünmenin arkasından idari bir bölünmenin geleceğini hepimiz biliyoruz.

“Bizi umutlandıracak çok önemli sonuçlar var”

Bütün dünyada yaşanmıştır bu. Buradan çıkaracağımız sonuç, kimse buna sevinemez. Hiçbir şekilde sevinilecek bir sonuç yok ama bizi umutlandıracak çok önemli sonuçlar var. Bu Cumhuriyet damarı, bu Atatürkçü, laik ve çağdaş bir yorum, biz hem Müslüman’ız, hem Türk’üz, hem bu coğrafyada bütün değerlerimizi koruyacağız ama üreterek, zenginleşerek, refahın bütün ülkeye dalga dalga eşitlikle, adaletle, özgür bir anayasa temeline yaparak yaşayabileceğimizi ne güzel cevabını verdik. Bunun sonuçları çok tartışılacak ama partimiz bu referandum süreci içerisindeki uzlaştırı tavrı, daha iyi yaşamak isteyen, çoluğunun çocuğunun geleceğini uman, bunu refah içinde olmasını, eğitimle olmasını, meslek sahibi olmasını, huzur içinde yaşamasını, bu kentte doğuştan getirdiği hak ve hukukunu özgürce kullanmak istemesinin siyasi tanımı, rengi olabilir mi? Sağı solu kimliği yok artık. Neresi olursa, hangi parti, nasıl ifade edebilirse kendisini daha iyi yaşamak istiyor mu? İster, insan bu. Nefes alıyor mu? Bizimle beraber olacak. Çünkü biz insanlığı, zenginliği, varlığı, huzuru, demokrasiyi, Cumhuriyet değerlerini savunacağız. O zaman birleşmeyecek bir şey yok. O zaman çağdaş bir anayasa temeli oluşmuş olacak. Onun için bu umudu hiçbir zaman terk etmeyeceğiz. Bunun için geçmişteki kavgalarımızı bir kenara bırakalım. Siyasi çekişmelerin hiçbir önemi yok bundan sonra. İnandığımız Türkiye’de var mıyız yok muyuz? O zaman bizim oranımız 50’ler falan değil. bu oranlar 75’ler 80’lere çıkacağını, gönüllerde yaşar ama sandıklarda ne kadar çıkarabileceğimize inanıyorum.

“Bu şerden bir hayır çıkacak”

Yeni bir anayasanın çağdaş, demokrat, katılımcı, bütün temayülleri ve doğruları içine alan bize has, bize özel ama evrensel değerlerden de uzaklaşmayan bir anayasayı milli bir mutabakatla, sivil bir silkinişle yapabileceğimizin de önünü açtık. “Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer vadır” derler. Bu şerden bir hayır çıkacak ben ona inanıyorum. Bu beraberliği ilçemizde başlayarak 60 rakamı merkez sağ Silivri tarihinde 1978 tarihinde birinci olmuştu. Son 8-9 seçimdir girdiğimiz her seçimde birinci çıktık Silivri’de. Onun için bu bizim örgütümüzün bir başarısı. Kadınlarımız, çocuklarımız, gençlerimiz herkes üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Komşusuna gitti, camını tıklattı, rica etti sandığa çağırdı, anlatmaya çalıştı, hepimizin başarısı. Ben burada emeği geçen özellikle gençlerimize ve kadınlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum ama bir şeyi çok güzel yaptık. Keşke Türkiye de bizim gibi yapabilseydi. Sandıklarımıza sahip çıkan sizler, o gün sabahın köründe gidip ıslak imzayı alana kadar kahramanca gönülden büyük bir mücadele veren siz partililerimle gurur duyduğumu bir kez daha söylemek istiyorum. Hepinize teşekkür ediyorum.

Eyüp Can BALABAN