Bir oyundan çok daha fazlası: Satranç

Yüzyılları aşarak günümüze kadar ulaşan satranç oyunu, zekanın, stratejinin, sabrın ve centilmenliğin ön plana çıktığı bir akıl oyunudur. Aslında bir bakıma yaşam mücadelesinin tahtaya yansımasıdır. İleriyi görebilme, rakibin düşüncelerini ve hamlelerini sezebilme, zamana karşı yarışabilme gibi yetenekleri gerektiren ve pratik yaparak bu yeteneklerin gelişmesini sağlayan bir oyundur satranç.

Bir oyundan çok daha fazlası: Satranç
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Aslında bir bilge oyunudur çünkü bir bilgenin sahip olması gereken soğukkanlılığa, sükunete ve çelikten iradeye sahip olanların veya bu yolda ilerleyenlerin başarılı olabileceği bir oyundur.

Satranç kelimesi Hintçe “Sandregn” den gelir. Satranca, İngilizcede “Chess check patterns”, Fransızcada “Echecs” denir.

Satrançla ilgili olarak elde edilen en eski belgelere göre, satranç zamanımızdan 4000 yıl önce Mısır, Çin ve Mezopotamya’da oynanmıştır. Kraliçe Nefertiti’ye ait olan tabletlerde bunun kanıtını görüyoruz. Eski yazıtlar arasında satranca rastlanmaktadır. MÖ 3000 yıllarında satranç gibi bir oyunun Mısır ve Hindistan’da oynanıldığı sanılmaktadır.

Yapılan araştırmalara ve ele geçen yazıtlara göre, satranç 600 yıllarında Hindistan’dan İran’a geçmiştir. Yine bu belgelere göre Araplar satrancı VII. yüzyılda öğrenmişlerdir.

Bazı söylentilere göre de satranç “Sat-Ran-Çu” adıyla Çin’de bulunmuştur. Bazı belgeler bu söylentiyi doğrulamaktadır.

İran tarihçilerinden Firdevsi’nin Şeyhnamesi’nde anlattığına göre, İran Şahı Hüsrev’in Hint yöneticileriyle birbirlerine gönderdikleri armağanlar arasında satranca ait resimler de vardır.
Bazı belgeler, satrancı bir Brahman’ın bulduğunu ve Şah’a armağan ettiğini göstermektedir. Şah, buna karşılık Brahman’a “Ne istediğin varsa kabul edeceğim der. Brahman da, Şah’tan 64 kareli satranç tahtasının ilk karesine bir, ikinci karesine iki, üçüncü karesine dört, yani her kareye bir öncekinin iki katı buğday koyarak doldurmasını ister. Şah, Brahman’ın alçak gönüllülüğüne hayran kalarak isteğinin yerine getirilmesini emreder.

Brahman’ın isteği yerine getirilmeye başlanırken ülkedeki buğdayların yetmeyeceği anlaşılır. O zaman yapılan hesaplar sonunda, Brahman’ın Şah’tan 18.446.744.373.709.551.616 tane buğday istediği ortaya çıkar. Bu kadar buğdayı yetiştirmek için, dünyanın 64 misli büyüklüğünde bir kara
parçasına gereksinim olduğu görülünce, Şah Brahman’ı tebrik eder ve karşısında ne denli güçsüz olduğunu anlar.

Bazı tarihçiler, satrancı Truva’nın kuşatılması sırasında Palamedes’in bulduğunu söylerler. Ancak, bu iddia bugüne dek ne Yunanlılarca benimsenmiştir, ne de bu konuda bir yazıt vardır. Yukarda belirtildiği gibi, satrancın adı Hintçe’den gelir. Anlamı, 4 cins figürün, 4 ayrı silahla sunulmasıdır. Bu 4 figür konusunda çok değişik yorumlar vardır. Bazılarına göre, 4 figür “Hava, ateş, toprak ve suyu, bir kısmına göre de, “yaz, kış, ilkbahar ve sonbaharı yansıtır. Burada, en kuvvetli taş olan vezir ateşi ve bilginleri, kale toprağı, fil havayı ve şah evreni temsil eder. Bu benzetmeler 4 taşın geometrik şekillerinden esinlenerek söylenmektedir.

Bir oyundan çok daha fazlası Satranç

Satranç Batı’ya Arapların aracılığıyla IX. yüzyılda geçmiştir. Bunu belgeleyen en güzel örnek de, Harun-ül-Reşit’in Charlemange’a hediye ettiği satranç takımıdır. Eski satrancı, günümüzün satrancından ayıran özellikler şunlardır:

Vezir çapraz giderken ancak 1 hane gidebilirdi, Filde ancak 1 hane atlayarak gidebilirdi, en kuvvetli figür kale idi. Rok ve piyonun başlangıç durumundan iki kare ileri gitme kuralı yoktu. Eski satranç oyunu yavaşlığı bakımından da oldukça farklı idi. Uzağa etki eden sadece bir figür vardı “Kale.” Şahı mat etmek olağanüstü zor idi. Açılışlar da çok yavaş gelişiyordu.

XV. yüzyıldan sonra Modern Satranç bugünkü halini almaya başlamıştır. Piyonla iki kare atlama, geçerken alma, rok kuralı ve piyonların son sıraya ulaştıklarında başka bir figüre dönüşmesi gibi kurallar satrancın hızlandırılması için yapılmış yeniliklerdir.

Ülkemize gelince, XVI yüzyıla ait satranç üzerine yazılmış el kitaplarını kütüphanelerimizde bulabiliriz. Bunların en önemlisi Kanuni Sultan Süleyman devrinde Seferhisarlı İsmailoğlu Şaban tarafından yazılmış olandır. Bu eserde, satrancın yararları yanında tarihçesi de kaleme alınmıştır. Sultan II Ahmet’in Polonya hükümdarına gönderdiği satranç takımı da Osmanlı Hükümdarlarının bu konuya verdiği önemin bir belirtisidir.

1840’lardan itibaren modern satranca başlangıç olarak erkekler bireysel satranç şampiyonaları düzenlenmeye başladı; 1851 Londra, 1857 New York, 1883 Londra Şampiyonaları gibi. Anderssen, Rubinstein, Steinitz gibi modern satrancın ilk büyük ustaları bu şampiyonalarda kendilerini
gösterdiler. 1924’te Satranç Olimpiyatları olarak da bilinen Uluslararası Takım Turnuvası, 1927’de ise ilk Bayanlar Şampiyonası yapıldı.

Türkiye’de de satranç oynanabilecek bir çok satranç kulübü kurulmuştur. Türkiye Satranç federasyonu da 1954 yılında faaliyete başlamış ve kısa adı FIDE olan uluslararası satranç federasyonuna bağlanarak kurallarına uyum sağlamıştır. Böylece satranç bir milli spor halini almıştır.

Aynı zamanda bir spor, bir bilim ve bir sanat olan satrançta bir çok yeni ustanın yetişmesi temennisiyle…

Satranç hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz: Orhan Tuncay tarafından dilimize çevrilen, bu yazının da alıntılandığı,  A’dan Z’ye Satranç Öğreniyoruz isimli kitaba da göz atabilirsizin.

Matematiksel

Bir oyundan çok daha fazlası Satranç