'Biz çocukları dikkate alın!'

Bu röportajımda sizlere henüz 15 yaşında, Silivrili lise öğrencisi olan Selenay Akmercan ile yaptığım keyifli sohbeti aktarmak istiyorum. Selenayla sohbetim esnasında zaman zaman yaşıtım biri ile sohbet hissine kapıldığım anlar çok oldu.

'Biz çocukları dikkate alın!'

Merhaba çocuk, bize kendini biraz tanıtır mısın?

Ben Selenay Akmercan, 15 yaşındayım, yazarım. Silivri Atatürk Anadolu Lisesinde 10. Sınıf öğrencisi olarak öğrenimimi sürdürüyorum. Sürekli yazmayı seven, yazmakta kendini bulan ve başka insanlara kendisini buldurtan, yazmayla ilgilenen birisiyim. Yazmaya başladığımda kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum, küçükken çok şiirler yazardım, bu işi ciddileştirmek istedim ve 3 arkadaşım ile beraber bir yola koyulduk. Kitap yazalım dedik, onlar kendi hayatlarından yazdılar, bende kendi kurgularımı geliştirerek yazmaya devam ediyordum. Onlar vazgeçti yazmaktan, ben devam ettim ve kurgularımı geliştirerek bir kitap yazdım. Kitabıma başladığımda 12, bitirdiğimde 14 yaşındaydım. Kitabı bastırmak, yayın evi bulmak, sponsor bulmak 15 yaşına kadar bu süreci de kendim takip ettim ve Şubat ayında kitabım çıktı. Ailem duyunca çok mutlu oldular.

Yalnız kaldığında ne yapıyor bu “çocuk” yazar?

Yalnız kaldığımda kendimi düşünmeye vuruyorum. Genel olarak bir nesneye, bir cisme bakarak da aklıma binlerce kurgu gelebiliyor. Birisiyle konuşurken o kadar farklı yerlere gidiyorum ki kendimi alamıyorum bazen… Onların konuştuklarını kafamda bambaşka bir şekilde kurguluyorum.

Örneğin; bir kalabalığın içinde ki seslerden kendini soyutlayıp o an kurgular dönüyor mu kafanda?

Zaman zaman dönüyor, kafamda o insanların sorunlarını, onlar anlatıyor esinleniyorum, evet ama ben okuyucuya bambaşka anlatıyorum gelmek istedikleri yerleri çıkarıyorum.

Yaşının küçük olmasından dolayı hayal dünyanın bu kadar geniş olmasına sebep olanlar nelerdir?

Sebep olan yaşantılardır. Yaş değil de yaşantılar önemlidir diye bir söz vardır ya, işte ben o söze çok katılıyorum. Ben ailevi sorunlar yaşadım ve bu beni çok olgunlaştırdı. Benim dünyamın gelişmesine sebep oldu…

Bazı insanlar sözel olarak değil de, daha çok yazarak kendini ifade ederler. Sendeki durum, duygu ve düşüncelerini bu şekilde aktardığını söyleyebilir miyiz?

Evet. Ben karşımdaki kişiyi iç dünyama alabildiysem rahatça konuşabilirim. Bu biraz da ortama bağlı. Eğer ki rahat edebileceğim bir ortamdaysam konuşurum, ama yazmayı her türlü ortamda yazabilirim yani rahat olamayacağım bir ortamda da duygu ve düşüncelerimi açıkça aktarabilirim. Olduğum yerde de yazabilirim kendimi o ortamdan uzaklaştırabiliyorum…

Kitabını yazmak ne kadar sürdü?

2 yıl sürdü. Başına sürekli oturmadım tabi. Kitap yazmak kafa yoran bir iş olduğu için kafamı dinlendiriyorum daha çok, ama kafa yorduğu kadar mutlu eden bir eylem, iki ayda bir başına oturuyordum o yüzden bu kadar uzun sürdü, istesem daha kısa bir sürede de bitirebilirdim.

Yazmak için önce hissetmek lazımdır desem katılır mısın?

Bu söze çok katılıyorum, hissetmeden yazılmıyor. Hissettirebilmek için hissetmek lazım. Nasrettin Hoca’nın şöyle bir sözü vardır ‘’Damdan düştüğünde bana dam doktoru değil de damdan düşen birisini bulun ‘’ demiştir, aynı şekilde benim içinde öyle, bir insan üzülüyorsa onun üzüldüğünü anlamak için üzülmek lazım.

Düşüncelerini, hislerini ya da hayallerini hayalinde kurguladığın şeyler, birçok kişinin okuması sana ne hissettiriyor?

O kadar güzel şeyler hissettiriyor ki, senin kurguladığın şeyleri başkası gerçekçi olarak okuyor. Aslında bir süre sonra kurgu olduğuna bende inanıyorum o kadar gerçekçi geliyor ki bana da, bence başkasının direk inanması çok gurur verici bir şey…

Kitabının adını yazmadan önce mi yoksa sonra mı belirledin?

Sonra, çünkü benim için siyahi yoktu. Ben bu kitabı orta okulda çok genel bir şekilde yazarak siyahi karakter daha yokken okulda birinci olmuştum. Ondan sonra daha çok yazma isteğim geldi ve siyahi karakteri ortaya çıkardım sonrasında da siyah ve beyaz yaptım.

Okulda bir hikâye mi yazdın?

Evet. Yarışmaya katıldım, birinci oldum. Bu kitabı ben yazıyordum zaten, yarışmayı kazanınca daha çok hırs geldi daha çok yazacağım, bitireceğim dedim ve siyahî karakter ekleyerek daha çok geliştirdim. İlk yazdığım kitap sadece beyazdı içeriği.

Ondan kısaca bahseder misin okuyuculara?

Tabi ki. Kendisini Tanrı olarak ilan eden bir adam var ve İstanbul’u fethetmek için geliyor, teknolojik aletler geliştiriyor ve bir süre sonra bütün halkı Tanrı olduğuna inandırıyor. Beyaz olan karakter bunu kanıtlamaya çalışıyor kanıtlarken bunların gizemli olduğu çok ilginç bir yeri var, bu yeri kimse bilmiyor ve bu kız keşfediyor. Bu kız gizli ormana gidiyor ve kendisi ne dilerse orda o oluyor bir süre sonra o adamın Tanrı olmadığına inandırıyor halkı. 2-3 sayfa bir şeydi gelişe gelişe 220 sayfalık bir kitabım oldu.

Biraz “Siyah ve beyaz” kitabın içeriğinden bahseder misin bize?

Memnuniyetle. Siyah ve Beyaz, iki farklı çocuğun, küçük yaştan gençlik yıllarına değin omuzladığı dostluklarının macera dolu hikâyesini çarpıcı örneklerle anlatmaya çalıştım. Siyahî karakter, ailevi sorunları yaşayan bir karakter, beyaz ise zaman zaman yaşıyor, birbirlerine destek oluyorlar.

Irkçılık dünyada hep ciddi sorun olup global bir problem halindedir. Bu yaşta bu problemi yazarak yansıtmak zor olmadı mı? Normalde bu yaşta çiçeklerden böceklerden bahsetmen gerekmiyor muydu?

Gerekiyordu tabi ama yaşantılar insan hayatını değiştiren en büyük faktörlerdir. Bu yaşantılar insan faktörünü de etkiler bu yüzden benim karakterimi olgunlaştırdı ve dünya haberlerini okurken ya da dinlerken çok etkilendim insanların bu ırkçılıklarından, bu beni düşünceye itti ondan sonra bu konuyu ele almak istedim ve kendimce aldım.

Yaşının verdiği yetkiye dayanarak bir pedagog arkadaşımdan biraz bilgi aldım bu yaşta artık dünyayı anlama kabiliyetinin olduğunu söyledi. Yani neden ve sonuçları çok daha iyi anlayabileceğin yaştasın şuan, geleceği tahayyül edebilmeye başlayıp gelecek için planlar yapabilirmişsin. Örneğin bu dönemin kilit noktası kimliğin oluşmasıymış “ben kimim”? Sorusuna yanıt aramakmış. Peki, Selenay, Sen kimsin? Kendini nerde görüyorsun? Zamanla da nerde görmek istiyorsun?

Ben sesimi duyurmak isteyen bir yazarım ve kendimi de sesimi duyuracağım noktalarda görmek istiyorum. Bütün Dünyaya sesim ulaşsın istiyorum, bakın elimde bir megafon olsun istiyorum ve herkese ulaşmak istiyorum. Herkese Irkçılık bitsin diye bağırmak istiyorum, gerekirse bu kitabımı da okurum megafondan biraz zaman alsa bile bütün dünyayı dolaşıp bu kitabı tek tek okumak istiyorum delilik belki ama öyle istiyorum.

Arkadaşlarınla aran nasıl? Senin farkını görüyor anlıyorlar mı?

Evet, anlıyorlar ama bazen çekememezlik oluyor tabi. Genel olarak hocalarım beni destekliyor, onlar da istiyor belki ama bunun arkası gelmeyince arkamdan işler dönebiliyor bazen. Mesela benim için çok egolu diyenler oluyormuş, onlara buradan seslenmek isterim; tanımadığımız insanların arkasından konuşmayalım lütfen. Ben böyle gözükebiliyor olabilirim ama öyle egolu bir kız değilim ki. Benim iç dünyama girmeden dışarıdan yargılamaları beni rahatsız ediyor doğrusu, önce beni tanısınlar diyorum. Ayrıca bu da beni mutlu ediyor çünkü kendimi dönüp “Selenay sen egolu musun gerçekten” diyebiliyor, kendimi eleştirebiliyorum sayelerinde, bu çok önemli.

Okul idarecilerinden destek olan odlumu sana?

Evet, resim öğretmenim Ali Ak. Belediye ile konuştu zorla da olsa 100 adet kitap aldılar. Sonra Silivri Sahil’de imza günü düzenledik. O kadar.

Bu kitabın baskı ve hazırlık olan maddi konusunda kim ve kimler yardımcı oldu sana?

Bana yardımcı olan aslında en büyük kişi annem ve ailem. Benim kitabımın çıkması için maddi desteğin çok farklı ve manidar bir hikâyesi var, şöyle ki;

 Annem bir gün eve dönerken yol kenarında bir köpeğin küçük bir kuzuya saldırdığını ve ona hala zarar vermekte olduğunu görür. Annem arabadan inip köpeğin elinden kuzuyu alıp eve götürür. Soruşturmuş yandaki ailelere kimse bizim dememiş. Karnının her iki tarafından da açık bir şekilde göründüğü ciddi yaralar almış. Yaşamaz ama ben bakarım ona dedi annem. Her gün pansumanlar yaptı yarasına, sonra iyileşmeye ve büyümeye başladıı, yaralar kapandı izler gitti. Biz o  kuzuyu besledik büyüttük artık sanki aileden biriydi. Sonra kuzunun sahibi çıkageldi almaya. Annem verdi kuzuyu ama sahibi “bu sizin nasibinizmiş sizin olsun” deyip bıraktı kuzuyu. Kitap bittikten sonra yayın eviyle görüşüp baskı içi 1500 TL istediler. Anneme gidip ücreti söyledim ve yatırmamız durumunda kitabımın baskıya gireceğini hatırlatarak. Annem dinledi düşündü ve” kuzuyu satmalıyız "dedi.Çok üzüldüm ama başka yolu yoktu.Kuzuyu göz yaşları içinde  satıp kitabımın  parasını ödedik. Kuzu gerçekten bizim nasibimizmiş…

Silivri’mizin çok genç bir yazarı olup Silivri’nin yetkilileriyle görüşme imkânın olup desteklerini gördün mü?

Desteklerini gördüm elbette ama devamı gelmedi. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir çiçeği dikersiniz ama sulamazsanız ve o çiçek solar. Ben Silivri Belediye Başkanı Sn. Özcan Işıklara gittim, kendisine de kitabımı imzaladım ama hiç maddi durumum sorulmadı.

Yazmaya devam edecek misin, Yazmazsan ne olur?

Tatbikide devam edeceğim. Ben yazmazsam doluyorum doluyorum, sonra bir köşeye çekilip ağlıyorum. Yazınca da ‘’Yazmak arkadaş edinmek, sevgili bulmak için değil yazmak mutlu olmak içindir’’ sözüne katılıyorum. Daha çok hüzünlü, üzgün insanlar yazar, mutlu insanlar da mutluluğunu kaybetmemek için yazar ben bunu bizzat yaşadım. Hüzünlü olduğum zaman mutlu olmak için yazıyordum, mutluyken de mutluluğumu kaybetmemek için yazıyorum. Bu yüzden yazmak bana mutluluğu kaybettirmiyor yazmazsam oturup bir köşede ağlarım. Mutsuz olurum.

Ben senin dünya görüşünü merak ediyorum nasıl bir dünya da yaşamak isterdin? Yaşadığın dünyadan memnun musun?

Memnun değilim çünkü siyasi bilimler çok ayrılıyor, onda ırkçılık var, ben buna çok karşıyım. Sen A Partisindensin ben B partisindenim o C partisinden, neden ayrılıyoruz ki? Biz birlikte Türkiye’de değil miyiz? Niye birleşip bir çatı altında toplanmıyoruz, aynı bayrağın altında kardeşçe yaşayamıyoruz? Sen Russun ben Türküm o Arap ama biz hepimiz ÖNCE insanız. İnsan olmak önemli. Nereli olduğun değil. Hepimiz aç gözlüyüz, doyumsuzuz. Ya bir insan ne ister? Karnı doysun, eğlence yaşantısı olsun daha ne ister ki ölümlü dünyada yaşıyoruz. Daha çok olması için düşmanlaştırıyor ayrıştırıyor, ötekileştiriyoruz. Benim kafamda ki dünya, insanlar ülke ülke sınıflandırılmasın, herkes İnsan o nereli neye inanıyor vs. olmasın. İnsan ayrılmaya gerek yok, aynı çatı altında kardeşçe toplandığımızda benim istediğim dünyaya ulaşmış oluruz.

Bizlere, büyüklere annelere, babalara ne söylemek istersin?

Anneler, babalar çocukları kısıtlamasınlar. Ben bu güne kadar asla kısıtlanmadım. Kalk bunu yap, şunu yap ders çalış demediler bana, deselerdi yapmayacaktım, deselerdi veya baskı kursalardı belki bu kitabı yazamayacaktım. Kitabı tek başıma kendim araştırdım, internet sitelerinden tek tek kendim öğrendim, kimse kalk kitap yaz demedi, kimsenin benden böyle bir beklentisi bile yoktu. Ben kendi karakterimi kendim oluşturdum benim velim karakterimi oluşturmadı. Elbette ki bende katkıları çok büyük, o anlatılmaz ama temeli benim. Bu ülkenin İnşaatçılara da ihtiyacı var memura da doktora, çöpü temizleyene ihtiyacı var, kimseyi kısıtlamayın bir insan olmak istediği yere zaten gelir.

Selenay sana Doğa desem?

 Böceğin, kedinin, köpeğin, çıtanın, filin iç içe yaşadığı ırkçılığın olmadığı bir yer derim. Çünkü doğa her canlıyı sevgiyle kucaklıyor,ayırmıyor.

Atatürk desem?

Biz şuanda olmazdık derim. Ulu Önder bu Ülkeyi kurandır. Çanakkale savaşı sırasında düşmanların geçmesine izin verseydi biz şuan burada olamazdık… Onu anlatmaya sözler yetmez.

Anne desem?

Çocuk derim, anne nasılsa çocukta odur.

Baba desem?

Vazgeçmemeli derim. Evet, bir baba ne olursa olsun vazgeçmemelidir. Babanın çok büyük sorumlulukları vardır, sorumluluklarından vazgeçmemelidirler.

Kadın desem?

Kadın aklına koyduğunu yapandır derim.

Peki hayvan?

Sessiz insanlardır aslında hayvanlar. İnsanlardan tek farkı düşünememesi aslında belki bu düşünememezlik onları iyi kılıyor. İnsanlar, İyilik yerine kurnazlığı seçiyorlar iyilik değil de neden Kurnazlık? Hayvanlar kurnazlık düşünmüyor kimseye zarar vermeyen ama çok zarar gören onlar sessiz insanlardır.

Örnek aldığın yazarlar kimdir?

Stephen King, Sarah Crossan, romanını okumuştum ondan çok etkilenmiştim “Nefes” adlı bir romandı ondan örnek alıyorum ve Orhan Veli’yi.

Ne tür müzik dinlersin?

Türkçe Rock, Grup dinliyorum daha çok

Son zamanlarda artan çocuk istismarı ile ilgili bir çocuk olarak bize ne söylemek istersin?

Çaresiz bir durum bu. Bir çocuk nasıl sesini  nasıl duyurabilir ki? Dünya başka yere gidiyor bunu bazen düşünüyorum ama içinden çıkamıyorum. Çözümü aslında hepimizin elinde düşüncemizi iyi yönde kullanmak. İnsanın Ahlak kurallarıyla alakalı bir durum, kendimize kurallar koyarız ve bu kuralların dışarısına çıkmamamız gerekir, bu kurallar iyi olmamak yönündeyse yanlış düşünceler içindeyiz. Ben güzel ve iyi niyetli düşüncelere davet ediyorum herkesi.

Biz büyüklerden ne istiyorsun?

Çocukların sesinin duyurulması için çaba sarf etmelerini istiyorum. Bakın Ali  Solmaz abi olmasaydı  beni size getirmeseydi , siz olmasaydınız ben sesimi  nasıl duyuracaktım?Duyuramayacaktım ,ve gerçekten benim için  çok büyük bir kayıp olacaktı, o yüzden çocuklar dilensin ve sesleri duyurulsun!

Sevgi nedir çocuk?

Irk, kişi, karakter ayırmaksızın bunları göz önüne almadan birini karşı hissedilen en önemli duygulardandır. Bir insanı neden sevmeyiz karakterinden ırkından dolayı, eğer karakterini ve ırkını göz önünde bulundurmazsak karşımızdakini sevebiliriz. Sorguluyorum bazen, arkamdan neden öyle söyledi neden böyle dedi diye ama yine de onları seviyorum çünkü herkes bana iyi derse bir süre sonra kendi hatalarımın ben farkına varamam, demek ki benden uzakta olan kişilere karşı öyle gözüküyorum bunları düşünce alanıma alıp ine düşünüp belki de ben öyle gözüküyorumdur diyorum ve bu beni düşünceye itiyor. Onların bana zaman zaman kötü şeyler söylemeleri beni aslında iyi yapıyor. Irkçılık olmazsa sevgi olur, dolaylı olarak sevgiden bahsettim sevgiyi engelleyen en önemli şey ırkçılıktır.

İkinci kitabını yazmaya devam ediyorsun?

Evet, ikinci kitabımı da yazıyorum.

Bütün Silivri halkından ve yetkililerinden ne istiyorsun bize ne söylemek istersin?

Gerçekten bu şekilde düşünen insanların dikkate alınmalarını istiyorum. Dikkate alınırsa güzel şeyler olacağına inanıyorum. Beni duyup da kendisi de yazar olmak isteyen çocuklara engel olunmasın istiyorum. Benim gibi yazı yazmak isteyen insanlar olacaktır, onlara söylüyorum ki kesinlikle yapamam demesinler. Küçükken yazarları dinliyordum röportajlarını okuyordum ve zaman zaman benimde aklımda kuşkular dönüyordu acaba olabilir miyim olamaz mıyım diye. Kendim kitap bastırmış biri olarak görünce gerçekten yapabilirsiniz sadece vazgeçmeyin ve inanın diyebiliyorum artık.

Lütfen büyükler çocukların sesine duygu ve düşüncelerine kulak versin…

*Peki Selenay, bu yaşta kendi kitabını imzalayıp aldık çok teşekkür ederiz. Yolun açık olsun şans hep senden yana olsun. Umarım Silivri yetkilileri ve büyükleri sesini duyar ve ikinci kitabın için senin inci değerindeki sözlerle yazılmış kitabına maddi destek çıkarlar…

*Çünkü onlar bunlar için varlar diye hatırlatıyor ve ekliyorum; sadece ağırlamak ve resimler yetersiz olup kitap ayrıcına bir TL. vermek yerine kitap ayrıcını bir TL ile yapılsın diyorum… Çünkü başka kuzu yok ;)

*ÇİÇERO’nun çok çok sevdiğim ve inandığım bir sözünü anımsayarak herkese iyi okumalar dilerim;

Yarınlar yorgun ve bezgin kimselere değil, rahatını terk edebilen gayretli insanlara aittir.

Sevgiyle kalın…

Chenay Kobak