10 KASIM BİR TARİH GÖÇÜYOR

Sabaha doğru boğazındaki hırıltılar azaldı. Şafak doğarken sarayın dışında İstanbul, parlak ve güneşli bir sonbahar sabahına hazırlanıyordu. İçerde ise, kutsal nöbettekilerin içindeki son umut ışıkları sönmek üzereydi.

10 KASIM BİR TARİH GÖÇÜYOR
TAKİP ET Google News ile Takip Et

10 KASIM 1938 PERŞEMBE BİR TARİH GÖÇÜYOR

9 Kasım 10 Kasıma bağlayan gece oldukça sıkıntılı geçti. Atatürk’e kısa aralıklarla oksijen verildi. Sabaha doğru boğazındaki hırıltılar azaldı.

Şafak doğarken sarayın dışında İstanbul, parlak ve güneşli bir sonbahar sabahına hazırlanıyordu. İçerde ise, kutsal nöbettekilerin içindeki son umut ışıkları sönmek üzereydi.

Saat 08.00’de Dr. Mehmet Kamil Berk ve Dr. Nihat Reşat Belger Atatürk’e glikozlu serum verdiler.*

O sırada yüzünün daha da solduğu ve birden gırtlağından sesler çıkarmaya başladığı görüldü.

Saat 09:00 olduğunda göğsü hızla inip çıkmaya başladı.

Dünyadaki son 5 dakikasına gözleri kapalı giriyordu.

Dışarda bütün bir ulus,endişe iççinde radyo başında bekliyordu.

Savarona,son bir saygı duruşu için Dolmabahçe önüne demirlenmişti.

İçeride saray tam bir sessizliğe gömülmüştü.

Odada başucunda Mehmet Kamil Berk,bir elini karyolaya yaslamış,diğer elindeki ıslatılmış pamukla Atatürk’ün ağzına su vermeye çalışıyordu.Bu arada akan gözyaşları,ak bıyıklarını ıslatıyordu.Arada bir başını Operatör Mim Kemal Öke’nin omzuna dayayıp,hıçkırıyordu.Ayakucunda üzüntünden sapsarı kesilmiş bir çehreyle Prof.Dr. Süreyya Hidayet Serter ile Dr.Abravaya Marmaralı taban reflekslerini kontrol ediyorlardı.

Prof.Dr.Akil Muhtar Özden kendinden geçmiş,odanın içinde telaşlı adımlarla durmadan dolaşıyor; hem ağlıyor,hem de mütamadiyen:

“Aman Yarabbi…”diye mırıldanıyordu.

Muhafız Komutanı İsmail Hakkı tekçe ve Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak da yatağın sol tarafında ayakta bekleşiyorlardı.Uyumuş,donmuş gibiydiler.

Hizmetlilerden Mehmet Mete,Rıdvan Gurari ve Rıza Tığlı ile Binbir Hanım bir kenara büzüşmüşlerdi.

Kılıç Ali ellerini kavuşturmuş,son saygı duruşundaydı.

Kılıç Ali –silah arkadaşı

Hayatına kastedilmemesi için icabında canımızı fedaya azmetmiş olduğumuz Atatürk gözümüzün önünde güpegündüz fani hayata veda edip gidiyor,herkes ellerini kavuşturmuş,büyük bir acı içinde tazimkarane bir vaziyet almış duruyor ve kimsenin elinden bir şey yapmak gelmiyordu.Aman Yarabbi…Adeta dehşet içindeydik.

Bir ara Hasan Rıza dayanamadı,büyük bir teessür içinde bana:

“Kılıç bak,koca bir tarih göçüyor”dedi.Saat tam 9’u beş geçiyordu.

Hasan Rıza Soyak- genel sekreteri

Birdenbire gök mavisi gözleri açıldı ve sert bir hareketle başını sağa çevirdi. Ben de artık hıçkırıklarımı zapt edemedim. Diz çöktüm.

Sağ elini ellerimin içine aldım. Öptüm ve yüzüme sürdüm.”

Soyak’ın ardından Muhafız Komutanı İsmail Hakkı Tekçe de aynı eli öptü ve yorganın altına koydu.Bu arada Prof.Dr. Mim Kemal Öke Atatürk’ün açık gözlerini kapattı.

Dr. Kamil Berk de “ G.M. K.” ( GAZİ MUSTAFA KEMAL) markalı beyaz bir mendille çenesini bağladı.

Son nöbet defterine şöyle yazıldı:

“Saat 9’u 5 geçe büyük şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir”

Salih Bozok ( yaveri)

“Hekimler büyük ölümün odasından çıktıkları zaman yüzüm kim bilir nasıl korkunç bir hal almıştı ki operatörü Mim Kemal Bey telaşlanarak:

“Nereye gidiyorsun ”diye sormaya mecbur oldu.

“Hiç” dedim, gidiyorum. İşim bitti artık”.

Fakat Mim Kemal Bey bırakmadı. Kolumdan tutarak aşağı kadar indirdi. Kalbim, iki değirmen taşı arasına düşmüş bir buğday tanesi olsa ancak bu kadar ezilirdi. Ne ağlayabiliyorum, ne konuşabiliyor, ne de konuşanları anlıyordum. Bir ara büsbütün kendimden geçmiştim.

Odadan deli gibi fırladım.

“Nereye” diye arkamdan koştular.

“Şimdi geliyorum ”dedim.

“Bundan sonrasını hiç, ama hiç hatırlamıyorum

Atatürk’ün Yaveri Salih Bozok, şuursuzca sarayın merdivenlerinden aşağı koştu. Alt katta boş bulduğu bir odaya dalıp kapıyı kapattı. Az sonra içeriden tek el silah sesi duyuldu. Sesi duyup odaya koşanlar içeride onu kanlar içinde buldular. Tabancasından kalbine sıktığı bir kurşunla devrilmişti…