Bir hediye almak için yapar mıydın?

'Çabuk parayı verin, kabul ediyorum.'dedi genç kız.

Bir hediye almak için yapar mıydın?
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Genç kızın bütün parası bir avuç bozukluklardan ibaretti. Bu kadarını da bakkaldan, kasaptan manavdan yaptığı alışverişlerden kalanlarla zor bela bir kenara atabilmişti.

Parasını bir kere daha saydı, bir kere daha, sonra bir kere daha. Ertesi gün yılbaşı idi.Bu yüzden genç kız için yatağına atılıp ağlamaktan başka yapılacak iş yoktu.

Ağlamasını keserek elindeki mendil ile gözlerini sildi. Pencereye yaklaşarak, dolaşan gri kediye mahzun mahzun baktı.

Zihni hep meşguldü.

Elindeki bu azıcık parayla yılbaşı için nişanlısına ne gibi bir hediye ala birdi ki?

Hâlbuki ona kıymetli bir hediye almak hayaliyle ne mutlu saatler geçirmişti.

Sonra, birdenbire pencerenin önünden ayrılarak aynanın karşısında durdu. Gözleri parlıyordu, fakat birden yüzündeki renk uçtu. Uzun saçlarını hızlıca çözerek, beline kadar salıverdi. Saçları gerçekten çok güzeldi. Zaten hayatta imrenebilecek başka da bir şeyi olmadığını düşünüyordu.

Bir süre aynanın karşısında saçlarını seyreden genç kız, gözleri pırıl pırıl yanarak kapıyı açtı, merdivenlerden inerek sokağa fırladı.

Takma saç yapan bayan kuaförün önünde durdu. Kadına:” Saçlarımı satın almak isterimsiniz?” diye sordu.

“Şapkanızı çıkarın da bakayım”.

Kuaför saçları elleriyle yokladıktan sonra,”Yirmi dolar eder”dedi.

“Çabuk parayı verin, kabul ediyorum.”dedi genç kız.

Genç kız, nişanlısına uygun, aynı zamanda hesaplı bir hediye buluncaya kadar birçok mağaza dolaştı. Sonunda dükkânın birinde ona laik hediyeyi bulabildi. Bu, gayet zarif şekilde işlenmiş gümüş bir saat zinciri idi.

Genç kızın nişanlısı da fakir biriydi. Fakir gencin hayatta sahip olduğu tek kıymetli şey dedesinden kalma eski bir saat, onun da zinciri uzun zaman önce koptuğu için, saat her zaman cebinde dururdu.

Genç kız eve döndüğünde bir an için aptallık yaptığını düşündü. Ya nişanlısı yaptığını beğenmez, onu bu haliyle çirkin bulursa?

Saat yedide her şey hazırdı. Yemek de ocağın üstünde ısınmaktaydı. Nişanlısı hiç geç kalmazdı. Nitekim uzaktan ayak sesleri duyuldu. Zavallı kızın rengi bembeyaz olmuştu.

“Tanrım! Ne olur beni bu halimle de güzel bulsun,”diye dua etmekteydi.

Kapı açıldı. Nişanlısı içeri girdi. Zayıf fakat gösterişli bir erkekti. Zavallı çocuk henüz yirmi iki yaşında olmasına rağmen geçim derdi bütün ağırlığıyla omuzlarına çökmüştü. Yeni bir paltoya ihtiyacı vardı, eldivenleri de yoktu… Eşikte durmuş, hayretten fal taşı gibi açılmış gözlerle nişanlısına bakıyordu.,Genç kız endişe ile,”Bana  öyle kötü bakma!” diye bağırdı.

“Saçlarımı kestirdim, sattım, çünkü yılbaşı için sana bir hediye almak istiyordum. Fakat üzülme, saçlarım o kadar çabuk uzuyor ki. Hem bir görsen, sana ne güzel bir hediye aldım.”

Delikanlı yutkunarak.”Saçlarını mı kestirdin?”diye tekrarladı.

“Evet, kestirdim ve sattım. Sana hediye almak için.”

Gözleri buğulanan delikanlı, cebinden bir paket çıkardı.

“Saçını kestirmenin veya başka bir şeyin sana olan sevgi azaltacağını düşünme. Ama şu paketi açınca niye bu kadar şaşkına döndüğümü anlayacaksın.”dedi.

Beyaz parmaklar heyecanla paketin ipini çözdü. Paket açıldığı zaman ilk sevinç feryadı az sonra ümitsiz gözyaşlarına döndü. Çünkü pakette, harikulade bir fildişi saç tarağı vardı.Genç kız, bunu bir mağazanın vitrininde uzun zamandan beri seyretmiş ve hep böyle bir tarağı olsun istemişti. Şimdi, tarağı göğsünün üzerinde sıkarak şaşkın ve zavallı bir halde şu sözleri tekrarlıyordu:

“Jim, merak etme, saçlarım o kadar çabuk uzar ki…”

Sonra birden sıçradı. Aldığı hediyeyi masanın üzerinden alıp heyecanla nişanlısına uzattı.

“Ne güzel değil mi? Saatini çıkar da bak. Bu zincir ona ne güzel yakışacak.”

Delikanlı ümitsizlikle cevap verdi:

“Sevgilim, şimdilik bunu bir kenara bırakalım. Çünkü sana bu tarağı alabilmek için saatimi satmak zorunda kaldım ”der…

Evet, dostlar, her iki “insanın” da birbirine verdiği kutsal şeklinde ki değere, saygıya ve sevgiye bakarımsınız? Yürek dolusu güzellik ve samimiyet…

Eskiden ninelerimiz ve dedelerimizde böyleydi. Bizde böyle gördük aslında, böyle yetiştik.

Peki, ne oldu bize? Ne oldu da bu sevgi değer, birim, rakam, malk mülkle ölçülür oldu?

Mal varlığımız, yüzük taş sayımız artıkça manevi değerlerimizin yanında biz “sevmeyi “unuttuk…

Hiçbir şeye tahammülümüz kalmadı, sabır zaten çoktan bitti. Kimse kimseye katlanmaz oldu…

Oysa , “Sevgi en zor şartlarda olan o sevgiydi, hani sabırla yoğrulan samimiyetle harmanlanan ve değerle sunulan o sevgi…”!

Sevdiklerinize Sevgiyle Sarılarak Kalın…

Chenay Kobak