Basın Konseyi, tutuklu gazeteciler için toplandı

Basın Konseyi, Silivri Cezaevinde bulunan 154 tutuklu gazeteci için Silivri'de toplandı. Basın mensuplarına Yaşar Kemal Sergi Salonu'nda son durumu anlatan Konsey, 'İstediğimiz sadece adalet. Hemen…' dedi.

Basın Konseyi, tutuklu gazeteciler için toplandı
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Dün Yaşar Kemal Sergi Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıya, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Yüksek Kurul üyeleri Hüsamettin Cindoruk, Turgut Kazan, Başar Yaltı, Okşan Atasoy, Doğan Satmış, Melih Berk, Turgay Noyan ile Basın Konseyi Onursal üyesi Oktay Ekşi, çok sayıda ulusal ve yerel basın mensubu katıldı. Tutuklu gazetecileri temsilen Cumhuriyet gazetesi karikatüristi Musa Kart’ın eşi Sevinç Kart, gazetenin ombudsmanı Güral Öz’ün eşi Çağlayan Öz ve Önder Çelik’in eşi Semra Çelik de toplantıda duygu ve isteklerini ifade ettiler.

Türenç: Hukuk herkese lazımdır

Toplantının açılış konuşmasını yapan Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, ‘’Tutuklu gazetecilerin sayısı ve tutukluluk süreleri, adaleti yaralayacak boyutlara ulaştı.’’ diyerek başladığı konuşmasında şunları söyledi:

Basın Konseyi Yüksek Kurulu, son olarak Die Welt Gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in haberindeki bir fıkradan tutuklanmasıyla, sayıları 150’yi aşan tutuklu gazetecilere dikkat çekmek ve onlar için özgürlük istemek amacıyla, bugün Silivri’de toplandı.

Silivri’den bir kez daha gazetecilere özgürlük için, yüksek sesle seslenmeyi görev biliyoruz.

Tutuklu gazetecilerle görüşmek için, bugüne kadar Adalet Bakanlığına 20’nin üzerinde başvuru yaptık. Ancak tüm bu başvurularımız sonuçsuz kaldı. Meslektaşlarımızla görüşme yapabilmemiz için izin verilmesini ve tutuklu gazetecilerle görüşme olanağı sağlanmasını bir kez daha istiyoruz.

Türkiye’yi, gazeteciler için açık cezaevine çeviren tutuklu sayısındaki bir artışın ‘’muasır medeniyetler’’ yolundaki ülkemizin imajını bozduğuna inanıyoruz.

Ayrıca, adil olmayan tutukluların, adaleti ve vicdani duyguları zedelediğini de bir daha hatırlatmak istiyoruz.

Gazetecilere atfedilen suçlamaların bir an önce iddianameye dönüşmesi, adil ve hızlı yargılamaların bir an önce başlaması, adil ve hızlı yargılamaların bir an önce başlaması ve ‘’Aksi mahkeme kararı ile sabit oluncaya kadar herkesin suçsuz olduğu’’ilkesi gereği, gazetecilerin baştan birer ‘’suçlu’’ olarak kabul edilmeleri gerektiğine inanıyoruz.

Hukukun hızlanması ve adil yargılamaların başlaması, Türkiye’nin ‘’Dünyanın en büyük Gazeteci cezaevi’’ olma imajını da değiştirecektir.

Hukuk herkese lazımdır. Bu unutulmamalıdır.

Çağdaş dünyada gazeteciler ilke olarak, yazdıklarından ve gazetecilik faaliyetinden ötürü böyle tutukluk yaşamazlar.

Özetle diyoruz ki:

1-Tutuklu gazeteciler, tutuksuz yargılanmalıdır.

2- Gazeteciler hakkındaki iddianameler bir an önce hazırlanmalı, yargılamalar derhal başlamalıdır.

3-Bu davaların acilen sonuçlanması sağlanmalıdır.

4-Tutuklu gazetecilerin, Basın konseyi gibi mesleki kuruluşlarla görüşmelerine izin verilmeli, aileleriyle

Haftalık açık görüş yapmaları sağlanmalıdır.

5-Tutuklu gazetecilerin, cezaevinde ihtiyaç duydukları kalem,  kâğıt, kitap ve benzeri şeylerin temini kolaylaştırılmalıdır.

BUGÜN, MECBUREN

Silivri’de tutuklu kalan gazetecilerin ancak yakınından sesleniyoruz:

Bu soruların ve taleplerin karşılığını almak hakkımızdır…

İstediğimiz sadece adalet…

Hemen…

“Yassıada mahkemeleri bile bu kadar gazeteci hapse atamadı”

Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç’in ardından TBMM eski Başkanı ve Basın Konseyi Yüksek Kurul üyesi Hüsamettin Cindoruk bir konuşma gerçekleştirdi. Cindoruk, “150’yi aşkın gazetecinin tutuklu olması, Türkiye’nin bir istibdat rejimi yaşadığını gösterir.” dediği konuşmasında şunları söyledi:

“Arzuhalci kültürüyle Adalet Bakanlığı yapılmaz. Bunun için ayrıca insaf nesafet vasfı lazımdır. 150’yi aşkın gazetecinin tutuklu olması, Türkiye’nin bir istibdat rejimi yaşadığını gösterir. Bu sayı Tanzimat Fermanı’na bile aykırıdır. Ben böyle bir dönem yaşamadım, Yassıada mahkemeleri bile bu kadar gazeteci hapse atamadı. Ayıplıyorum.  Üzülmek yeterli değil, sahip çıkmamız lazım.  Aylardır iddianamesiz bir dava var, bunu kabul etmek mümkün değildir. Tutukluma kararlarında kesin hüküm vermişler, bundan iktidar sorumludur. Ve bu iktidarın ayıbıdır. Bu gidiş, gidiş değildir, Bu gidişten Türkiye’nin çıkması için ortak gayrete ihtiyaç var. Ancak görüyoruz ki şimdi Türkiye’yi tek adam rejimine, siyasi İslam’a itmeye ve Avrupa’dan uzaklaştırmayla çalışıyorlar. Bu bir medeniyet kavgasıdır. Türkiye özgür dünyada mı kalacak, gerici ülkelerin arasına mı katılacak. Yaşananlar bir sapmadır, arkasında bir hesap yatıyor. Bu hesabı bozmak Türk halkının elindedir.”

“Türkiye tümüyle hapishane oldu”

Toplantıda konuşan Oktay Ekşi ise, “Türkiye medeni dünyanın ortasında bir hapishane haline geldi, bu gün 150’yi aşkın gazetecinin hapsedildiğini konuşuyoruz ama aslında Türkiye 80 milyon insan için bir hapishaneye dönüştürülmüştür. Ben gazeteci değilim, tutuklu gazeteciler beni bağlamaz demeyin, gerçeğimiz budur” dedi.

“Kınıyorum”

Turgut Kazan da, “Silivri, tutuklu gazeteciler için sembol cezaevi diye burada bulunuyoruz. Dünyada böyle bir basın toplantısının örneği yoktur, çünkü tutuklu gazetecilere anlatmak için basın toplantısı yapıyoruz. Utanç duyuyorum, neden olanları kınıyorum.”

Toplantıda, tutuklu Cumhuriyet Gazetesi mensuplarının eşleri ise özetle şunları söylediler:

Sevinç Kart: Silivri’de bir tecrit yaşanıyor, bir notu dışarı iletmek bile mümkün değil. Mektup yasak. Avukat görüşmesi bile haftada bir saat. Onlar girdiklerinde mevsim sonbahardı. Kış geçti. Ama bahar gelsin istemiyorum. Çünkü bahar geldiğinde sevdiğim yanımda olmayacak. Umarım, bu bahar, tutsakların salındığı bahar olur. Size Musa Kart’ın bir karikatürünü anlatmak isterim. Birkaç yıl önce Silivri’deki gazetecileri, mahkemeye tünel kazarak çizmişti ve hâkime “Size başka yolla ulaşamadık” diyordu. Aynı durumu yaşıyoruz. Gazeteciler adalete ulaşmak için iğneyle kuyu kazıyor.”

Semra Çelik: Gazeteciler Silivri’de esir tutuluyor. Ne kendilerini savunabiliyorlar, ne konuşabiliyorlar. Sorgulanmadan esir tutuluyorlar. Demek ki savaş var ve onlar da düşman. Çocuklar bile babalarıyla ancak okulu kırarak ve camın arkasında görüşebiliyor.”

Çağlayan Öz: Bir gazetecinin kapısı bir sabah terör timlerince çalınıyor, tüm eşyalar altüst ediliyor. Eşinizi alıp götürüyorlar. Bunu Türkiye’ye yakıştıramıyoruz. Bu insanlar, katil değil, suçlu değil, sadece gazeteci. Ellerinde kalemden başka bir güç yok. Bu orantısız bir yaklaşımdır. Adaletin bir an önce dengeleri gözeten bir tavır sergilemesi gerekiyor.”