Eğitim-Sen 'Kadına şiddete hayır' dedi

Dün akşam Eğitim-Sen merkezinde bir grup Eğitim-Sen üyesi kadın '25 kasım kadına yönelik şiddetle uluslararası mücadele günü' dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı.

Eğitim-Sen 'Kadına şiddete hayır' dedi
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Eğitim-Sen üyesi Sevgi Atabay tarafından okunan basın açıklamasında ; 

Mirabel Kardeşlerin tecavüz edilerek öldürülmesinin üstünden yarım yüzyıl geçti. Bugün ise ülkemizde kadına yönelik her türlü şiddet artarak devam ediyor. Bu ülkede her gün ortalama 5 kadın en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülüyor. Evde, işte, sokakta tacize, tecavüze, ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Tüm bunlar yaşanırken, AKP iktidarı kadına yönelik şiddeti ve ayrımcılığı durdurmak bir yana,  gerici-muhafazakâr söylemlerle adeta meşrulaştırıyor. 

Kadın cinayetlerini önleme konusunda yetersiz olan hükümet, kadının yaşamdan koparılmasına göz yumarken, çalışma yaşamında da kadını dışlayan, emeğini görmezden gelen neo-liberal politikalarını son hız sürdürüyor. Kadın istihdam oranı 90’larda %34 iken son on yılda %24’lere geriledi. Ülkemizde her 3 kadından 2’si işsiz. Ekonomideki bu eşitsiz dağılıma yönelik AKP’nin attığı olumlu bir adım yok. İstihdamdaki sorunları sözüm ona çözmeye yönelik hazırlanan projeler  ise neo-liberal, kapitalist ekonominin nasıl daha karlı ve tutarlı bir biçimde sürdürülebileceği hesabından ibarettir. Yani bu program, esnek ve güvencesiz çalışma koşullarının yaygınlaştırılmasından, kurallılaştırılmasından ibarettir. Kadına dayatılan niteliksiz işlerde, kısmi ve geçici süreli çalışma biçimleri yaygınlaştırılmak isteniyor.  Tüm bu plan ve projelerin arkasında yatan zihniyetin, kadını eve ve ev hizmetlerine hapseden erkek egemen bakış açısı olduğunu elbette biliyoruz.

Burada söz konusu olan, “çalışacaksan dahi sorumluluğunu, görevlerini bil, evini, kocanı, çocuklarını ihmal etme” dercesine kadına zor ve güvencesiz çalışma koşullarını işaret eden bir iktidar ve onun ekonomi-politiğidir. Kadını öncelikle ev ve çocuk bakımından sorumlu tutan ve erkeğe olan ekonomik bağımlılığını sürdüren çalışma biçimleriyle istihdama katan bir anlayışla toplumda gerçek bir kadın erkek eşitliğinin sağlanamayacağı açık.  

İSTİHDAMA VE ÇALIŞMA YAŞAMINA CİNSİYETÇİ İŞ BÖLÜMÜ HAKİM

Toplum yapısına derinden işleyen cinsiyetçi iş bölümü, kadınları hem işe girme sürecinde hem de işe girdikten sonra oldukça zorluyor. Fiili olarak yapılan kadın işi,  erkek işi ayrımı, kadınların iş arayışlarında alternatifsiz bırakılmasına neden oluyor kadına oldukça yetersiz, kısıtlı bir istihdam alanı bırakıyor. İstatistiklere bakıldığında kadınlar genellikle hizmet ve tarım sektöründe,  nitelik gerektirmeyen işlerde istihdam ediliyor. Kadından beklenen üretim, yaratıcılık ve nitelik değil. Bunları zaten erkekler yerine getiriyor! Kadınlar olarak bizden beklenen, neo-liberal ekonominin sürdürülebilmesi için gerekli olan ucuz ve niteliksiz iş gücünün kapitalist çarkı döndürmesinde rol almaktır. Ev eksenli çalışan emekçi kadınların kayıt dışı, görünmez emeğinin ekonomideki karşılığı da budur.

Esnek ve güvencesiz çalışma koşulları sadece özel sektörde çalışan kadınların  sorunu değil. Kamu alanında 4857 sayılı yeni İş Yasası ile esnek çalışma uygulamaları hukuken de geçerlilik kazandı. Bu yasa ile işverenlere, iş yoğunlaştırması, uzun çalışma süreleri, performans değerlendirmesi, çalışanları istediği zaman işe alma ve işten çıkarma serbestliği tanınmaktadır. Esnek çalışma sistemiyle izin ve haftalık tatil günlerini işveren belirleyecek, emekçiler iş yoğunluğuna göre belli dönemlerde mesai ücreti ödenmeden yoğun çalıştırabilecek, ihtiyaç duyduğunda farklı alanlara görevlendirebilecektir. Yapılan değişiklikler tüm kamu emekçilerini olumsuz etkilemekle birlikte, toplumdaki cinsiyetçi iş bölümü ve çalışma yaşamında ayrımcılık göz önünde bulundurulduğunda, kadın emekçiler bu olumsuzluklardan 2 kat fazla etkileniyor. Bütün bunların yanı sıra, kadın emekçiler olarak yıllardır mücadelesini verdiğimiz süt izni, ebeveyn izni, doğum izni ve kreş hakkı gibi oldukça temel ve vazgeçilmez taleplerimiz iktidar tarafından karşılıksız bırakılıyor. Olumlu gibi gösterilen tüm düzenlemeler ile hükümetin asıl amacının emekçilerin haklarına yönelik saldırılarını gizlemek, halkı manipüle etmek olduğunu çok iyi biliyoruz.  

AKP NİN MUCADELE EDEN KADINA TAHAMMÜLÜ YOK                                                                                   

Eril zihniyetin kurduğu sistem içinde yaşamayı reddederek eşitlik ve özgürlük mücadelesi seçen kadınlar, dışarıdaki hapishanelerden içerdeki hapishanelere kapatılıyorlar. Bütün düzenlemelerin erkeğe göre yapıldığı bir dünyada, erkeğe göre tasarlanmış cezaevlerinde kadın olarak yaşamaya zorlanıyor, iki kere cezalandırılıyorlar.

Sevgili arkadaşımız Seher TÜMER’in ifadesiyle:“Dışarıda baba evi, koca evi, onların gücü yetmediği zaman,  içerde devletin terbiye edici ceza evi…”

KESK’Lİ KADINLAR YALNIZ DEĞİLDİR

Biz kamu emekçileri de bu baskı sürgün ve gözaltı politikasından yoğun biçimde etkileniyoruz.  Şu an yüzlerce üyemiz hakkında açılan idari ve adli soruşturmalarla, Dersim’den Urfa’ya Urfa’dan Bodrum’a sürgünlerle üyelerimiz yıldırılmak isteniyor. Son olarak EĞİTİM SEN üyesi PROF Dr Büşra ERSANLI’nın da tutuklanmasıyla KESK’li tutukluların sayısı 33’e ulaşmış durumda. KESK’li tutuklulardan Seher TÜMER, Olcay KANLIBAŞ, Serpil ARSLAN DÜZGÜN, Nazire AYATA CİVELEK, Gülsüm YILDIZ, Adile ŞAHİN, Zeynep SULAR OKAN olmak üzere 8’i kadın arkadaşlarımızdır. Arkadaşlarımızın tek “suç”u insanca bir yaşam ve demokratik bir Türkiye istemeleridir. Ve şayet bu bir suç ise hepimizin bu suçun ortağı olmaya devam edeceğimizi ve arkadaşlarımızı yalnız bırakmayacağımızı bir kez belirtiyoruz.

Yüz yıllık bir mücadele geleneği olan biz kamu emekçileri, daha önce de darbe ve muhtıra dönemlerinde benzer uygulamalarla karşılaştık Arkadaşlarımız katledildi, cezaevine konuldu, sürgüne yollandı. Ancak tüm bu uygulamalar ne KESK’i ne de KESK’li kadınları mücadelesinden alı koyup yıldırdı. Aksine bugün yaklaşık 250 bin üyesiyle KESK Türkiye’nin en dinamik emek örgütü olmaya devam ediyor.

ÇALIŞMA VE MÜCADELE ARKADAŞLARIMIZI YANIMIZDA İSTİYORUZ 

Unutulmamalıdır ki, yürürlükte olan baskı sürgün ve gözaltı politikası sendikal hak ve özgürlükler ile düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlarken kadınların zaten düşük olan çalışma ve siyasal yaşamdaki temsiliyetinin büsbütün daralmasına hizmet etmektedir

Kadına yönelik şiddetin % 1400 arttığı günde 5 kadının öldürüldüğü, çalışan kadınların yarısından fazlasının kayıt dışı istihdam edildiği, yoksulluğun adının kadın olduğu bir ülkede ne demokrasiden ne de insan haklarından bahsedilebilir. KESK’li kadınlara yönelik geliştirilen baskı, sürgün, gözaltı, tutuklamalar kadınların bir bütün olarak sosyal ekonomik ve siyasal yaşamdan uzaklaşmalarına ve eve kapanmalarına hizmet etme potansiyeli taşımaktadır. AKP hükümeti demokratik teamülleri esas alarak bu uygulamalarından vazgeçmelidir.

Buradan hükümete bir kez daha sesleniyoruz. Başka ülkelere demokrasi dersi vereceğinize demokrasiyi önce ülkenizden başlatın ve arkadaşlarımızı derhal serbest bırakın.