'Başarı Azminin hikayesi'

Genç yaşına rağmen karşılaştığı zorlukları bir bir aşan ve Başarı merdivenini emin adımlarla tırmanan Özel Aktif Çağrışım Rehabilitasyon Merkezi Sahibesi Seda Şahin ile yaptığımız samimi röportajımız.

'Başarı Azminin hikayesi'
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Seda Hanım merhaba, bize biraz kendinizden bahseder misiniz, Seda Şahin kimdir?

Merhaba Şenay Hanım hoş geldiniz öncelikle.

Seda Şahin 1986 doğumlu, bir kızı olan, bekâr, üç kız kardeşten en büyükleriyim. Bir anneyim, bir ablayım. Aslen Maraşlıyız, 2 yaşında Silivri’ye gelmişiz. Silivri’de büyüdük. Lise mezunu olup, açık öğretimden üniversiteye devam ettim. 5 yıl evli kaldım, 5 yılın sonunda ayrıldık. İşinde gücünde biriyim. Annem ve babamla birlikte yaşıyorum. Hayata hep pozitif bakmayı seviyorum. Kafama koyduğum şeyleri mutlaka gerçekleştirmem gerekiyor ve öyle de uyguluyorum. Yeni yerler keşfetmeyi seviyorum. Gezmeyi, harcamayı seviyorum yani kazanıyorsam yaşamayı da harcamayı da biliyorum, diye düşünüyorum. Hayatın kıymetini gerçekten çok iyi biliyorum. Her geçen gün de bu önüme çıkıyor, yaşadığım şeylerle de alakalı tabi ki. Dolu dolu yaşamayı seven biriyim.

Yaptığınız iş çok kutsal bir iş. Özel çocuklarla ilgileniyorsunuz, onlara yardım ediyorsunuz. Sizi bu sektöre iten şey neydi?

Ben şöyle bir hayal kurdum, böyle bir özelliğimden dolayı da bu işe yaklaştım dersem samimi olmam. Ben bu işte kendimi buldum, bu işe başladığımda “Evet ben bu işi yapmalıyım” diye yola çıktım.

Evliliğim sıkıntılı gittiği için, bir şeyler yapmam gerekiyordu ama bu maddi olarak değildi. Çalışmayı tercih ettiğimde de çok tuhaf aslında bu işte çalışan arkadaşıma bahsetmiştim ne iş yapabilirim, araba kullanabiliyorum bununla alakalı bir şeyler yapabilirim şeklinde. Aynı zamanda da açık öğretime devam ediyordum o sene. O da bana halk ve ilişkiler olarak bu kurumda çalışabileceğimi söyledi. Burayı ilk kuran kişi Ersin Bey ile görüştüm. Hemen ertesi gün başlayabilirsin, diye güzel bir enerji ile Ersin Bey ile başlamış olduk. Bu yola çıktım, işe başladım. Özel eğitim ve rehabilitasyon, dediler Silivri’de 2006’da açılmış, ben 2007’de başladım. Dedim ki 1 yıldır olan bir şey ama ben Silivri’de bunu hiç duymamışım, nedir bu sektör? İşe girdiğimde biraz tedirgindim tabi ki. Engelli öğrencilere ücretsiz eğitim veriyoruz. Bu beni çok etkiledi, ücretsiz oluşu, engellilere eğitim veriliyor falan... Aslında bilinçsizdim başladığımda. Baktım çevremizde engelli bireyler var, nerelerde yoğunlar, ben bunlara ulaşacağım dedim. Aslında işi tamamen, benim bilmediğim gibi birçok insan bilmiyordur, ben bunu Silivri’de duyurmalıyım o zaman. Böyle hakları var, gelsinler eğitim alsınlar aslında. Sonra tabi ki ben bunu yaptığımda, kurum olarak çok pozitif sonuçlar aldık. O zamanki patronlarımın mantığında kurum olarak çok yükseldik, öğrenci sayısı yükseliyor; çok kişi duyuyor, öğreniyor, geliyor tabi ki çok memnun kaldılar. Ben aslında işin diğer tarafındayım, kendi şahsi aracımla köylere çıktım, köyleri gezdim. Normalde hiçbir eleman böyle kendi aracımı kullanayım mantığında olmaz. Ben koşturuyorum, anlatıyorum, insanlara ulaşıyorum. Bir gün patronum ‘’ Seda Hanım, ortağımızla konuştuk çok iyi yerlere getiriyorsunuz. Biz size hisse verip ortak etmek istiyoruz. Çalışırken böyle kazandırıyorsanız, ortak olduğunuz bir yere çok daha verimli olacağınızı düşündük.” dediler. Benim performansımda zaten bir şey değişmeyecek, ben kendi yerim gibi çıkmışım yola. Ben işi baya kaptım, veliler beni sevdiler, ben velileri çok seviyorum. Demek ki benim yerim burasıymış. Bu şekilde keşfettim kendimi. Ruhumu buldum, kendimi buldum, devam ettirdim. Diğer patronlarım kendi aralarında anlaşmazlıklara sebep oldu. Birisi çıkmak istedi, “Alır mısın?” dediler. “Alırım.” dedim yani bunu yaparken alsında bir sermayem yok, hiçbir şeyim yok aileden maddi olarak da çok bir geliri yok. Ben risk aldım, kredi çektim.  Ben bunu yapacağım, kredi riskini de alacağım, dedim. Çevremdekiler “Yapabilecek misin?” diye hep bir endişe içindeydi. Ben mutluyum, dedim kazancı düşünmüyorum. Borcumu ödeyeyim, cebimde kalan gerçekten önemli değildi. Burada kaldığım her yıl buraya bağlanmama sebep oldu. Ortaklarımla sorunlarımız oldu, yolumuzu ayırdık. Ortaklarıyla rahatsız, ben olayım, tek olayım kaygısı kesinlikle değil. Tamamen ortaklarımla çalışırken fikir ayrılıklarımızdan, yapmak istediklerimi yapamadığım için, dolayısıyla ortaklar benim karşıma sorun çıkarmaya başladı, yoksa ben onlarla da mutluydum, onlarla da yapabilirdim.

Bu iş tek başıma yapmalıyım, dedim. En alt tabakadan gelmişim, gözlemlerim kadar çok tecrübe kattı ki bana piştim. Ben bu alanın “halk ve ilişkilerini” de yaptım. Yeri geldi servis çektim, yeri geldi öğretmenlerle oturdum ben de onlar gibi bir çalışanım, onları dinledim. Nelerden rahatsızlar, neler bekliyorlar ya da bu iş için ne gerekli, hepsini ben tecrübe ettim de anlayabildim. Kimse bana bu iş böyle bu iş böyle olunca böyle oluyor, demedi. Ben yaşayarak gördüğüm için idareciliğim de şu anda bu yaşadıklarım sayesinde beni idareci yaptı.  O yüzden insanlar benimle çalışmaktan mutlular, velinin de ne istediğini biliyorum, öğrencinin neye ihtiyacı olduğunu gördüm, öğretmenlerin motivasyonu açısından ne gerekli, nasıl bir kurumda çalışmak istiyorlar onu gördüm. Bunları toparlayıp ben bu istekleri yapacağım, dedim. Bana kalsa ben ortaklarımla mutluydum, ortaklarıma sorduğunuzda çok para harcanıyor, gereksiz bulunuyor falan. Onlar da kendi anlamlarında memnun olmadılar. Ben mutluyken ortağımdan bir rahatsızlık hissetmeseydim ortağımla devam edecektim şu an ama benim isteğime karşı çıktıkları için, hep yanımdakine sormak zorundayım ve ikna etmek zorundayım. Bu zaman kaybı hem de gerçekleşmiyor onlar tarafından hep köstek olunca dolayısıyla beni tek olmaya ittiler. Hayatımdaki kötü insanlar iyi ki olmuşlar, çok şeyler yaşadım, çok değişik şeyler gördüm. Kişilerle uğraşmadım. İşim ile uğraştım kurtulma yollarında yine kişiye saldırı ile değil de kendimi geliştirerek, uzaklaştırarak çözüm buldum.

Başarı Azminin hikayesi

Sizleri karşımızda güçlü görüyorum, hem kariyer olarak hem bir iş kadını olarak. Peki, bu durum içinde zor bir süreçten mi geçtiniz yoksa hemen bütün bunları gözlemleyip onlardan aldığınız tecrübe ile şu an burada mısınız? Sizin için zor olan süreç neydi?

Benim için zor olan süreç, kendi inandığım işi önce risk almam, yakınlarımın tedirginliği. Risk aldım, inandım, başardım. Sonrası da geliyor. Gözlemler, dedim hep ama aslında sadece o yetmedi. Kendi yaşadıklarınız aslında zor olan kısmı mücadelemiz karşındakine, ortaklara, velilere. Yeri geldi, çocuğumu emzirip bırakıp buraya koşuyordum. Gece aranıyordum, koşuyordum. Hiçbir şey kolay olmadı. Ben karakolu dahi bilmezken bir anda içeride buldum kendimi.

Bir cezaevi geçmişiniz var, kısaca bahsetmek, bizimle paylaşmak ister misiniz?

Tabiki isterim. Öğrencimizin kardeşi asansörde 10 santimetrelik, aslında böyle bahsederken insanlar hayal edemiyor tabi ki de nasıl düşebilir, ya asansörde boşluk vardır ya da arıza vardır çocuk düşebilmiş gibi algılanıyor ama tüm araştırmalar yapıldı. Tamamen 10 santimetre güvenlik kapısını açarız ya orada ki boşluktan düşmüş anne yanındayken. Mahkemede anneye defalarca soruluyor, görmedim diyor ya da birincisinde farklı anlatıp ikincisinde farklı anlatıyor. Aslında 2 yaşındaki o çocuğu tutsa sıkışır, asansör bile dururdu ama onlar devam edip yukarı çıkıyorlar çocuğum düştü diye personelimize söylüyor. Asansörü açıyorlar, hemen hastaneye götürüyorlar. Ben köyde öğrencilerle velilere özel eğitimi anlatmakla yükümlüydüm o günde. İnanamadım, nasıl düştüğüne. Gittik, nöbetçi mahkeme falan içeri atıldık. Hemen sorguluyorsunuz, ben ne yaptım. Buradayım ama ne yaptım, ne için buradayım? Çocuğu biliyorsunuz, öğrencinizin kardeşi sürekli geliyor onun acısını yaşıyorsunuz.

Oradaki ortamı gördünüz, hikâyelerini dinlediniz. Biraz bahseder misiniz Seda Hanım?

İçeride tabi ki çok değişik hayatlar var. Orası ayrı bir nokta, ayrı bir dünya benim için. İki gün ben hazmedemedim, neyi eksik yaptık, ne yaptık, bu çocuğun ölmesinde benim bir sebebim var mı, diye düşündüm ama vicdanımı sorguladığımda Allah’a çok şükür ben kurum adına bir şey bulamadım. Ben içeri girdiğimde farklı bir pencere açtım çünkü birini dinliyorsunuz çok değişik bir hayat öbürünü dinliyorsunuz çok farklı bir hayat şunu sorguluyorsunuz: Ben aslında birçok şeyin kıymetini bilmemişim. Çıktığım günün sabahına kıyafetlerimi giyip, makyajımı yapıp sıradan bir gün gibi işime döndüm.

İçeride sizi etkileyen en büyük şey nedir, unutamadığınız?

Beni etkileyen bir tane değil de birçok şey var aslında. Küçük bir hol var bahçe deniyor duvardan çevrili, küçük bir yerden gökyüzü görüyorsunuz ama dört tarafı çevrili duvar. Bir bayan 5 yıldır içeride yatan senarist, felsefe mezunu çok donanımlı bir kadın. Pencerenin önüne yoğurt kabını koymuş, onunla uğraşıyor. Baktığımda bir şey göremiyorum toprak yoğurt kabı. Onla konuşuyor, seviyor, suluyor ister istemez sordum bir şey mi ektiniz burada öyle bir şey verilmiyor çünkü nedir bu?”

“Bu toprağı da aslında ben biriktiriyorum, o aldığımız roka maydanoz topraklarını atmıyorum, buraya hepsini biriktiriyorum ve buradan mutlaka bir ot bir bitki çıkacaktır en kötü de roka çıkacaktır’’ dedi.

Çok şaşırdım, çok üzüldüm. Oradaki insanların birçoğu ya prosedür gereği ya da bir anlık duygularla yapılan ölüme sebep olan şeylerden dolayı içeride. Bir kız vardı o da beni çok etkilemişti, eşini başka bir kadınla görüyor arabada. Onu öldürüyor falan kız hiç uyuyamıyordu. Gece hep ayaktaydı. Düzenli bir şekilde ilaç veriliyordu. Kadının elinin değdiği her yer çiçektir derler ya, orada öyle şeyler üretmişler ki örgülerden perdeler cıvıl cıvıl, çiçek gibi oda. Her şeyi çok iyi değerlendirmişler. Bildiğimiz su ısıtıcısından yemek yapıyorlar mesela, üretkenliği, yaratıcılığı gördüm, yoktan var etmeyi gördüm, nasıl mutlu olunur, o süreyi beklerken bunları gördüm. Ben işi bırakırım, diye düşünürken aksine daha fazla sorumluluğa girdim, sonunda da tek kalmak istedim. Aslında kendimi daha çok güçlü hissettim. Oranın bende güzel etkileri oldu, daha emin, hayatın daha neyini görebilirim ki? Körelmedim. Sevdiklerimde bugün var yarın yoklar, ben bu anlarımızı nasıl güzel geçirebilirim, hayat ikinci defa bana sunuldu çıktığımda bu hayatı nasıl yaşamak istersini sordum kendime. Anı yaşamayı orada öğrendim, orayı hayatımda kötü silmek istediğim bir an olarak görmüyorum. Aksine beni kamçılayan, beni güçlendiren, hayatı tanımama sebep olan, kararlarımı almama, böyle gideceğim ertelemek yok bugün bu olacaksa bunu yapacağız yarına bırakmayacağız. 1,5 yaşındaydı kızım bir tek beni ağlatan, zayıf kılan kısım geceleri o oldu…

Mahkememiz sonuçlandı, bitti her şey, çok şükür. Şu an da önümüze bakıyoruz, devam ediyoruz.

Başarı Azminin hikayesi

Tekrar geçmiş olsun diyorum. Velilerle iç içesiniz. Bir tanı konulduğunda nasıl oluyor tepkileri çünkü sizin için ailenin kabullenmesi önemlidir öğrenci için, bu eğitiminizden ona göre fayda görüyor diye düşünüyorum sizin bireyin eğitiminde, veli, öğretmen öğrenci içerisinde olması önemlidir öyle değil mi?

Kesinlikle önemlidir, bir sacayağı gibi anlatıyoruz bunu velilerimize de zaten bunlardan bir ayağı biz, bir ayağı kendileri, bir ayağı da öğretmen. Buradaki ve diğer okullara giden öğretmenleri de işin içine katarak konuşuyoruz çünkü bunlardan bir tanesi olmadığında zaten denge bozuluyor. Çocuk için en doğru olanı, en düzenli şekilde verdiğimiz zaman, verim alabiliyoruz. Ailenin de evde yapması gereken ne varsa biz bunları onlara gösterip anlatıp dâhil ediyoruz ki çocuk daha kısa bir sürede eğitim almış oluyor.

Özel eğitimde görev alan öğretmenlerde ne gibi özellik ararsınız. İlk başta tabi ki sabır ve özveri… Onun dışında en önemli dediğiniz unsur nedir?

İlk başta kalıcılık arıyoruz, kalıcı olması lazım. Bu kapıdan girdiyse benim öğretmenim bir sene sonra ayrılmaması gerekiyor çünkü bizim özel öğrencilerimiz çok zor alışıyorlar, alıştıkları zaman da bütün dünyaları o öğretmen oluyor, bire bir öğretmen bir öğrenci şeklinde dersler işleniyor. O bunun özeli oluyor.

Siz de bir annesiniz, engelli çocuğu olup size gelen bir anneye nasıl davranıyorsunuz?

Tüm samimiyetimizle yaklaşıyoruz ve olayı empatiye çeviriyoruz. Öncelikle bu tanı konulmuş, düzelme olacak mı, kalıcı mı? Ne olacak, ne yapacağız? Öncelikle durumun tedirginliğini yumuşatmaya çalışıyoruz. En son eğitim kısmını öğretmenlerimize bırakıyoruz. İnsanların bize önce güvenmesi gerekiyor, güvenmeleri için de benim güven vermem gerekiyor.

Aktif Çağrışım sizin sorumluluğunuzda çok aktif çalışıyor, bu süreci yakinen takip eden biri olarak o günden bu güne neler değişti sizce? İlk Çağrışım’dan bugüne neler değişti?

Sadece binamız değişti Şenay Hanım. Samimiyetimiz aynı, bulunduğumuz yer 5 katlı değil 1 katlıydı, öğretmenlerimi buraya taşımanın gururunu ben yaşıyorum, ailemize yeni öğretmenlerin katılmış olmasının gururunu yaşıyorum. Bunlar benim kendi içindeki başarılarım. Hedeflerim bu yönde, o samimiyet, o doğrultuda ilettiğimiz için çok büyük bir değişim yok. Eğitim anlamında öğretmenlerimiz yoksa da var ettiler.

Çocuklarını kuruma getiren anneler için neler yapıyorsunuz? Mesela eğitim saatlerinde anneleri nerede bekliyor? Veya onlara özel bilgilendirme semineri gibi bir şeyler düzenliyor musunuz?

Şu an bunun üzerinde çalışıyoruz. Öğrencilerin yanında gelen velilerimiz de kendi aralarında sıcak bir ortam yarattılar. Çoğu velilerimize okuma yazma öğrettik, evden çıkamayan Çağrışım’da bugün aktivitemiz var, deyip çocuğuyla birlikte gelen aileler onlar için çok büyük sosyallik. Bu şekilde destek isteyen ailelerimiz de biz götürdük ücretsiz kurslara kayıtlarını yaptırdık, yardımcı olduk. Artık yeni binamızda bunları yapacağız inşallah. Her ay bir seminer, kurs projelerimiz var.

Faaliyetlerinizi, plan projelerinizi kim organize ediyor?

Bu organizasyonları ben yapıyorum,  sürekli böyle ne yapabilirimi düşünüyorum. Gece yatarken bile şunu yapayım, dediğimde kısa bir süre de olsa bir şekilde onu uydurup yapıp ediyorum. Bu yaptığımız projeler de üzerinde çok çalışıp, aylarca yaptığımız bir proje yok. Kısa sürede çok iyi işler ortaya çıkarabiliyoruz.

Peki, Seda Hanım sizin kapınızı kimin çalması gerekiyor? Yani çocuğunun farklılığından şüphelenen anne veya baba ne tür işlemlerden sonra size gelmesi gerekiyor?

Şenay Hanım, bize direk gelebilirler. Bizim de özel eğitim uzmanlarımız değerlendirme testi yapıyor burada. Anne şüphelendi, ne yapması gerektiğini bilmiyor, bize direk gelebilir. Biz yardımcı olabiliyoruz. Prosedürü uyguluyoruz, Silivri Devlet Hastanesi sağlık kurumundan randevu alıyoruz, heyet raporu çıkartmak gerekiyor, tanı belli oluyor. O raporla birlikte rehberlik araştırma merkezine gidiyoruz, onlar da bir teste sokuyorlar ve eğitim planı, bilgilendirme veriyor. Çocuğun neye ihtiyacı varsa o raporlarla çocuğu ücretsiz kayıt ettirebiliyoruz. Biz velilerimizle bire bir özel ilgileniyoruz. Onları getirip götürüyoruz.

Eskiden evlere saklanan hatta onlardan utanan, eve hapsedilen çocukların, sizin kurumunuzun katkısı çok büyük. Siz perde arkasında solan bu çiçeklerin gün yüzü oldunuz. Yürüyemeyen bir çocuğu ayağa kaldırdığınızda, o anneyi gördüğünüzde ya da öyle bir durumla karşı karşıya geldiğinizde ne hissediyorsunuz?

Size ne kadar yakın olursam o kadar kendinize yakın hisseder ve her şeyinize dâhil edebilirsiniz. Biz de bu mantıktan yola çıkarak, belki kovulacağız, benim çocuğumun hiçbir engeli yok, belki şikâyet edileceğiz ama önemli değildi. Gittik, kapılarını çaldık. Kucakta gelen öğrencilerimiz, bugün yürüyorlar. Kuruma geldikçe, ortamı gördükçe, öğretmenleri gördükçe, onlar da inandılar. İnandıkça bu sefer komşularını, akrabalarını da getirerek el birliğiyle o saklanan çocuklarımız gün yüzüne çıkmış oldu.

Gittiğiniz evlerde çocuklar nasıl bir ortamdaydı?

Aileler hem maddi hem bulundukları hayat şartları bilinçsizlik de olunca engelli çocuğa sahip olmanın yanı sıra evler çok kötü durumdaydı. Tek bildiğimiz şey vardı: Çocuklar iyi olacaklardı. Belki yer minderinden alıp koltuğa oturtamayacaktık ama çocuğu konuşturacağız, yürüteceğiz, anne diyebilecek, günlük yaşama biz bunu hazırlayacağız. Sağ olsunlar, veliler destek verdi. Eğitimini verdik, çocuklarımız çok iyi yerlere geldi. Birçok velinin “Çocuğum artık böyle deyip durumu kabullenenleri” gördük ama bırakmadık…

Bu tarz kurumların bütün dünyada suiistimal edildiği çok açık çünkü insanlar ticari kısmıyla ilgilendikleri için birçok kişi buna kalkışıp işe başlamasıyla vazgeçmesi çok çabuk olanları gördük… Sizce, böyle bir kumun işletmecisi olmak kolay mı?

Hiç kolay değil, kolej öğrencilerine eğitim vermediğimiz için. Onlar ücretlerini veriyorlar, siz eğitimini en iyi şekilde vermek durumundasınız. Bizde o şekilde değil. Bizde güven, samimiyet olmak durumunda ki veliler bizlere güvensin, evlatlarını teslim edebilsin. Velilerin eline bir broşür verip değil ya da radyoya reklam verip veli gelsin olmuyor bizim işimiz. O statüde veli portföyü olmadığı için siz samimi değilseniz, egolarınızdan arınmadıysanız çok zor bu işi yapmak. Masa başında oturup da hadi öğrenci gelsin olmuyor. Parayı basar açarsınız ama onları anlayabilecekler mi? Çoğu girdiğimiz evler öyle koltuklar falan da değil roman vatandaşlarımızla mesela birçok kişi kapısını çalmaz ama biz çoğuna destek olduk. Bizi yolda gördüğümüzde bile sarılıyorlar çöpten çıkıp.

Başarı Azminin hikayesi

Gittikçe yaygınlaşan alternatif terapiler çoğaldı, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

At terapisi, müzik, havuz vb. bunlar tabi ki de etkili ama bunu gerçekten ihtiyacı olan öğrenciyi çok iyi tespit edip de fayda sağlanmalı. Ama ben fayda sağlayayım derken, zarar verebiliriz. Onların kemikleri çok hassas, bunları doğru kişilerle doğru eğitmenler yapıldığında tabi ki de faydalı.

Halk arasında otizm artıyor mu, sorusu merak ediliyor ve bu otizmin tıbbi tedavisi yok bildiğim kadarıyla. Sizce de otizm gerçekten ilerliyor mu? Otizmli çocukların sizlerde eğitimi mevcut mu?

Evet, dediğiniz gibi otizmde bir artış var. Otizm tamamen ağır materyallerin vücuttan atılamamasından kaynaklı gelişim bozukluğu. Dolayısıyla bunun hafif düzeyinden ağrına kadar farklı bireyler de ortaya çıkıyor. Yediğimiz şeyler eskisi gibi değil maalesef. Tamamen gıdalardan kaynaklı... Biz kurum olarak onlara da eğitim vermekteyiz.

Kurumunuzda hangi tür engel grupları var?

Bizde her engel grubu var: işitme, görme, dil konuşma… Bunlar Silivri’de olmayıp ilk olacak programlar. Onun dışında Otizm Down sendromlu, hiperaktive, dikkat eksikliği, özel öğrenme güçlüğü, zihin engelli bireyler, basit düzeyde yetersizlik, fizyoterapiye ihtiyacı olan bireyler, şimdi de duyu bütünleme açacağız inşallah.

Bu çocuklara başka ülkelerde yaşam köyleri diye bir şeyler oluşturulmakta, bu da daha çok uzmanların süper vizyonların günlük yaşam beceri kazanma, üretici faaliyetinde bulunma amaçlarına yönelik sonuçlandırmalar yapılmakta. Siz Silivri’de böyle bir köy yapsanız nasıl olur?

Teşekkür ederim bu soru için. Bu zaten benim hayalim olan bir şey. İnanın sıradaki hayalim bu. Merkez alanı değil de yaşam alanı şeklinde, onların kalabilecekleri, üretebilecekleri, tarım, hayvancılık gibi birebir uğraşıp yapabilecekleri bir yer hayalim var. Bunun için devletten kiralama aşamasındayım,  yer belli olduktan sonra proje kafamda hazır.

Ülkemizde özel eğitim politikası hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce yeterli denetim oluyor mu, yani öngörülen ölçüde hizmet vatandaşa ulaşıyor mu? Özel eğitime ihtiyacı olan çocuklara devlet ayda 8 saat bireysel eğitim hakkı tanımakta sizce yeterli mi? Devlet ne kadar yanınızda?

Özel Eğitim kesinlikle yetersiz, maalesef biz kendi içimizde de bu yetersizliği kendi imkânlarımızla sağlamaya çalıştığımız için zorlanıyoruz. Önümüzdeki prosedürün dışına çıkamıyoruz, çıktığımız zaman ceza alıyoruz. Hâlbuki iyi bir şey yapmaya çalışıyoruz. Devlet bize ayda 8 seans vermemizi istiyor, haftada iki oluyor bu verim alıyoruz ama uzun süreç zamana çok yayılıyor. Bu zamanı kısaltsak, o çocuklarımızı dönemin sonuna yetiştirsek; arkadaşlarına, okuldaki öğrencilere yetiştirsek daha güzel olur. Engelli günü yapmadık. Hep farkındalığa çünkü amacımız şuydu: “Yanımızdaki insanlar bizi destekliyor ama nasıl bir çalışma yaptığımızı neler yaptığımızı bilmiyorlar. Biz de dedik ki bu günleri bu şekilde değerlendirelim ama yaptığımız programlarda bile ulaşamıyoruz devlete.” Silivri Belediyesinde olan sağ olsun Bora Bey bu anlamda çok duyarlı. Bizim yaptığımız tüm programlara katıldı, onun dışında yaptığımız programlara belediyeden kimse katılmadı. Yani bırakın devleti kendi ilçemizdeki devlet adamları bile yok yanımızda.

Başarı Azminin hikayesi

Bu işi yapmasaydınız ne işi yapardınız?

Düşünüyorum da başka bir iş yapamazdım herhalde. Yine bu yine bu diyorum, hayat beni bununla yine buluştururdu.

Eskiden bu kurumlar gerçekten çok soğuk ve zorla yapılmış binalardı. Oysa gittikleri tek yerler burası gibi bir şey onlar için. Sizin binanızı görünce işte budur, dedim.  Yeni binanızda hayırlı olsun bu arada. Avrupa standartlarında olmuş gerçekten. Eski bina içinde düşüncelerimi söylemiştim size zaten. Bu çocuklar bu merkezlere geldiklerinde dünyanın en güzel okullarına gidiyormuş gibi hissetmeleri gerekiyor doğru değil mi?

Kesinlikle doğru. Bizim eksiğimiz oydu, benim tek mutsuz olduğum tarafı, mahcubiyet idi geç oldu ama yaptım…

Toplumsal bilincin arttığına inanıyor musunuz siz de? Artık insanlar sanki daha duyarlı ve bilinçli davranıyor gibi.

Artık eskisi gibi değil, evet. Devlet biraz geç kalmış olsa da yine de bunu gerek kamu spotlarıyla, reklamlarıyla, destekleriyle, her tarafa ulaşabiliyor çünkü bizim bir güce ihtiyacımız vardı. Biz en fazla kendi ilçemize yetebilirdik. Devletin bunu yapmaya başlamasıyla biraz daha bilinç arttı.

Benim dikkatimi çeken şey, siz de kaynaştırmanın üzerinde oldukça titizsiniz ve çeşitli faaliyetlerde ve projelerle çocukları hep dışarı topluma itmektesiniz. Bu büyük bir sorundu sizin için. Bildiğim kadarıyla 2006 yılında yayınlanan Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği ile birlikte kaynaştırma güzel yol kat etti desem katılır mısınız?

Mesela benim eğitim gördüğüm ülkede yapılan şey şuydu: Dikkat bozukluğu olan bir çocuk sınıfa getirilmeden önce öğretmenler bize “Aranıza bir arkadaş katılacak sizden farksız, sadece sizden biraz daha geç algılıyor o yüzden konuşmaya ben ondan başlayacağım siz beni takip edeceksiniz” deyip tekrar ederdi. “SİZDEN FARKSIZ, ONUN FARKINA VARIN” derdi. Ben onun o söyleyiş şeklini ve gözlerini unutmuyorum mesela hiç. Bu yaklaşım, kaynaştırma bizde böyleydi burada baktığımızda diğer okullardaki özel çocukların sınıfından geçerken dalga geçip alay ettiği, vurduğunu bile gören bir insanım.

Evet, öyle gerçekten. Siz yaşadığınız yerden örnek verdiniz, bundan 30 yıl önce bahsettiğiniz şeyi biz şu anda yeni okul müdürlerimiz, öğretmenlerimiz yeni yeni yapıyor. Onun öncesinde bırakın aynı ortamda bulunup ders yapacak öğrencileri, öğretmenler idareciler okula kabul etmiyorlardı. Sadece öğrenci bize geliyordu, okul hayatı yoktu. Şu anda bu zorunlu olmaya başladı bu da STK ile sağlandı. Bizim kendi Özel Eğitim Kurumları Derneği’miz ve kurucu arkadaşlar sürekli çocukların okula gitmesi gerekiyor okul zorunluluğu diye bahsederken artık yönetmelik haline dönüşmeye başladı. Onun dışında biz evleri gezerken okul da gezdik. İnanın evlerden tepki görmedik ama okullardan daha çok tepki gördük. Okul müdürlerinin bizi bahçeye bile almadığı da oldu.

Bu merkezlerin hepsi MEB’e bağlı doğru mu?

Evet, MEB’e bağlıdır Şenay Hanım.

Yeni binanızı oluştururken eski binanızdan cihazlarınızı getiriyor musunuz yoksa farklı cihazlar veya materyaller var mı?

Eski binadan sadece montumu alıp buraya geçiyoruz, hiçbir şey getirmiyoruz. Kadromu ve öğrencilerimle buraya direk eğitime başlamış oluyoruz. Buradaki her şey sıfır alındı, özel eğitim uzmanlarının özel tasarımlarıyla faklı farklı materyallerle burada her şey sıfır ve daha detaylı…

Başarı Azminin hikayesi

Seda hanım izninizle biraz özel sorulara geçelim mi?

Çok modern, çağdaş bakımlı ve çok güzel bir hanımefendisiniz. Bu hanımefendi bir türkü tutkunu olup Neşet Ertaş hayranı desem ve neden türküler diye devam etsem?

Şaşırdım, nereden biliyorsunuz? Evet, türküleri çok seviyorum, dedemle bağdaştırdığım için olabilir. Çünkü ne zaman türkü dinlersem dedem aklıma geliyor. Güne gözümü türkülerle açardım ben, türkülerle uyandırırdı bizi dedem. Çocukluktan gelen bir şey… Türkülerin hepsi gerçek, yaşanmış, samimi. Hepsinin bir hikâyesi anlamı var.

Atatürk desem size?

Atatürk’ü görmek, onu tanımak isterdim. Ben anlatamam, ona olan saygım sonsuz… Kızım da aynı şekilde yetiştiriyorum. O hep Atatürk’e şiir yazar. Atatürk’ün sevgisi bizde anlatılamaz…!

Hayvan desem?

Hayvanları etrafımda bulunduramıyorum ne yazık ki, çok seviyorum koruyorum ama  uzaktan seviyorum.

Dünya desem?

Kızım, ailem ve işim. Neden işim derseniz, bir kızım var onu büyütüyorum. İkisine de aynı fedakârlığı yaptım ben çünkü ikisini birlikte büyüttüm, öyle emek verdim o yüzden kızım, ailem ve işim.

Peki, güne nasıl başlıyorsunuz Seda Hanım?

Sabah 6’da güne başlıyorum, buraya gelmeden önce bir anneyim 7.30’da kızımı uyandırıyorum, müziğimi açıyorum onu okula gönderiyorum. Ben hazırlanıyorum, annemin emeği için kahvaltımı yapıp güne öyle başlıyorum, erkenciyim ben.

Siyasete girmeyi düşündünüz veyahut teklif falan oldu mu hiç? Ya da görecek miyiz sizi ilerleyen zamanlarda siyasette?

Teklif geldi evet ama ben bu kimliğimi bozmak istemiyorum. Karakterime uygun değil günümüz siyaseti ve yapamayacağımı düşünüyorum. Eskiden bir mücadele veriliyordu, ne için verildiği de belliydi lakin şimdi öyle bir mücadele yok. Tamamen görüntü. Benim boşa harcayacak zamanım inanın yok. Samimiyet olmayan yerde ben olamam.

Başarı Azminin hikayesi

2018’deki istekleriniz, plan projeleriniz var mı?

2018’e eksiklerimizi yapmak istediklerimizi tamamlamış olarak girdik zaten. Hedefe ulaştık gibi. Ve artık bu yeni oluşturduğumuz bu düzeni yaşamak, yaşatmak istiyorum… Hedef derken çocukların sayısından bahsetmiyorum. Ben asla şu kadar çocuk sayısı olması gerekiyor, demedim. Demem de... Bu mevcut 250 öğrencimize güzel, kaliteli eğitim verip huzurla ve başarıyla yürüyemeyeni ayağa kaldırmak, konuşamayanı konuşturabilmek ve hala sizin deyiminizle “Evde perde arkasında solan o çiçeklere ulaşıp gün ışığına çıkarmak” amacımız. İhtiyacı olanlara ulaşana kadar da durmayacağım.

Bu röportaj için çok teşekkür ederiz Seda Hanım. Şu an bu kadar güçlü ve güzel karşımızda olmanız hiç kolay olmamış…  Bu durumunuz bana çok sevdiğim Dinkmeyer ’in sözünü hatırlattı: “Sadece başarıyı değil, çabayı da takdir edin.” Gerçekten çok doğru… Dilerim ve isterim işinizde, bu gidilen zor yolda sizlere destekleriyle ışık tutanlar çoğalır...

O çocukları ayağa kaldıracak el ve ışık olabilecek güneş olarak kalın her daim…

Evet, en büyük engel sevgisizliktir diyorum bende…

 Sevgiyle kalın…