4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü

Dünya genelinde maddi kazanç ve eğlence amacıyla bir çok hayvan, işkence, eziyet ve kötü muameleye maruz kalıyor.

4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü
TAKİP ET Google News ile Takip Et

İnsanoğlu, dünya denen yaşam alanını yüzyıllar boyunca, yine bu dünyanın sakinleri olan hayvanlar ile paylaşmış ve onlarla birlikte yaşamıştır. İnsanlar, bazı hayvanlara besin kaynağı olarak bakarken; kedi, köpek, at, eşek, inek gibi bazı hayvanları ise hem hayatlarını kolaylaştıran yardımcılar hem de dostları olarak kabul etmişlerdir. Bu dönemde insanların hayvanlarla olan ilişkilerini regüle eden herhangi bir kanun bulunmadığından, bu ilişkiler daha çok vicdani temelli, pratik ihtiyaçlara yönelik ve bazen de kaynağını dinden alan yaklaşımlar üzerine kurulmuştur.

İnsanlara dost olan; buna ek olarak bazen yük taşıyarak, bazen süt vererek, bazen binek aracı olarak, bazen de insanların yaşadıkları evleri koruyarak insanların hayatını kolaylaştıran; ve hatta bazen sadece insanlara arkadaş ve birer yoldaş olan hayvanlarla insanların arasındaki denge, sanayi devrimi ile başlayan dönemde temelden değişmiştir. İnsanların öncelikle bazı konularda hayvanlara ihtiyacı kalmamıştır. Motorlu taşıtların üretilmesi ile binek hayvanı ihtiyacı kalmayan insanlar, buna ek olarak kentleşmenin sonucu kırsal alanları ve hayvanlarını terk ederek büyük şehirlere taşınmaya başlamıştır. Sanayileşme ile tüm dünyadaki kaynakları tüketmeye başlayan insanlar, yeryüzünde en akıllı ve üretici varlık oldukları zannıyla doğayı sömürmeye ve aynı zamanda kirletmeye başlamışlardır.

1950 sonrası dönemde, atom bombası yaratarak doğaya, hayvanlara ve hatta hemcinslerine ne kadar zarar verdiklerini anlayan akımlar sonucu doğa, çevre, hayvan hakları yeniden gelişmeye ve bu kavramlar ve ihtiyaçlar belli hukuksal temellere oturtulmaya çalışılmıştır. Bu yazıda, Türkiye’de hayvan haklarının durumu değerlendirilecek olup, hayvan haklarının korunmasına ilişkin kanun değişikliği tasarısı incelenecek ve yer yer yabancı devletlerin hukuklarından hayvanların korunmasına ilişkin düzenlemeler karşılaştırmalı olarak ortaya konulacaktır.

II. HAYVAN HAKLARININ TARİHÇESİ

İnsanların hayvanlar hakkındaki düşünceleri uzun yıllar dini inançların ve Yunan filozoflarının etkisi altında kalmıştır. Her iki görüşte de hayvan türleri ve insan arasında temel bir benzerlik vardır, o da hayvanların insanların hizmetinde olduğu düşüncesidir (Dinçer ve Menteş, 1994). Hayvan kullanımı Eski Roma ve Yunan uygarlıklarından daha önce başlamış, bundan sonraki çağlarda da insanlar doğanın hakimi oldukları düşüncesiyle hayvanlar üzerinde istedikleri uygulamaları yapmışlardır. Aristo, bütün hayvanların insanlar için yaratıldığını, Kant'ta, hayvanların kendi iradesi olmadığını ve dolayısıyla insanların yararına çalışan varlıklar olduğunu belirtmiştir (Okur, 2003).

Hayvanlar, eski çağlarda tıp biliminin bir aracı olarak kesilip deney yapılmak suretiyle kullanılmış ve insan doğası hayvanların bedenleri incelenerek anlaşılmaya çalışılmıştır. Milattan önce 400’lü yıllarda yazılan Corpus Hippocraticum isimli tıp kitabında dahi yer yer hayvanların deneysel amaçlarla kullanımına yer verilmektedir. Yaklaşık olarak 18. yüzyıldan itibaren, hayvanlar üzerinde uygulanan deneysel tıp araştırmaları sonucu elde edilen tıbbi bulguların insanın sağlığı ve yaşam koşullarına katkıda bulunduğu fikri giderek artan oranda kabul görmeye başlamıştır. Tıptaki gelişmelerin hayvan deneylerinden elde edilen bulgulara bağlı olduğu fikri bu dönemde hakim olmuştur. (Zutphen, 2001) İşbu sebepten, hayvan haklarına ilişkin ilk hareketler ve hayvanları koruma girişimleri, hayvan deneyleri ve buna karşıtlık dolayısı ile olmuştur.

Deneylerde hayvan kullanılmasına karşı, dünyada farklı bölgelerde karşıt görüşler gelişmeye başlamış olup, 1875 yılında İngiltere’de, 1879’da Almanya’da, 1882’de Fransa’da ve 1883 yılında Amerika’da buna ilişkin anti-viviseksiyon dernekleri kurulmuştur. Bunlardan bazıları laboratuvar koşullarının geliştirilmesini isterken, bazıları ise hayvanların komple özgür bırakılmasını istemiştir (Poyraz, 2000).

Bu hareketler, yirminci yüzyılda da devam etmiş olup, bununla ilgili destekçiler arttığı gibi, araştırmalar da yoğunlaşmıştır. Örneğin Charles Hume, insanların hayvanlara karşı davranışlarını sorgulamak üzere 1925 yılında Londra Üniversitesi’nde Hayvan Hakları Derneği Kurmuştur. Sonrasında bu dernek Hayvan Hakları Üniversiteler Federasyonu’na dönüşmüştür. Bu bakımdan insanların hayvanlara yaptığı muameleler hem tıbbi hem de ahlaki açıdan değerlendirilmeye başlanmıştır.

Bu sosyal hereketlenmelere paralel olarak, Batı ülkelerinde hayvan haklarına ilişkin yasal düzenlemeler de gelişmiştir. Bunlardan örnek vermek gerekirse:

1850 yılında Fransa’da kamuya açık yerlerde evcil hayvanlara kötü muamele yasaklanmış ve bununla ilgili bir kanun yapılmıştır.
1876 yılında İngiltere’de Hayvanlara Kabalık Yasası kabul edilerek, hayvan deneyleri ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır.
1933 yılında Almanya’da bir yasa yürürlüğe konularak, ilk kez hayvanların doğal bir varlık olduğu kabul edilmiş ve yalnızca bunun için korunması gerektiği kabul edilmiştir.
1966 yılında Amerika’da Hayvan Refahı Kanunu kabul edilmiş olup, bu kanun da genel olarak hayvanların kobay olarak veya gösteri hayvanı olarak kullanımına ilişkin düzenlemeler yapmıştır.
1970 yılından başlayarak, bu harekete diğer Avrupa ülkeleri de genel olarak katılarak mevzuatlarında hayvanların korunmasına yer vermişlerdir.
Bütün bu gelişmeleri takiben UNESCO tarafından hayvanların maruz kaldıkları muameleler, özellikle doğal hukuk temelinde incelenerek Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi altında hayvanların olmazsa olmaz hakları sıralanmış ve 1978 yılında Fransa’da kabul edilmiştir. Bunu takiben 1986 ve 1987 yıllarında Avrupa Birliği içinde iki adet yönerge çıkarılmıştır.

Türkiye bakımından konuyu ele alırsak, Türkiye öncelikle ilk yasal adımını Avrupa Birliği Uyum Süreci’nde Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Sözleşme’yi 2003 yılında onayarak atmıştır ve bunu takiben 24 Haziran 2004 yılında Hayvanları Koruma Kanunu kabul edilmiştir. İşbu sözleşme ve kanun, Türkiye’deki hayvanseverleri tatmin konusunda yetersiz kalsa da, Türkiye’de hayvanların korunmasına ilişkin ilk adım olması açısından önemlidir.

III. HAYVAN HAKLARININ DİNİ TEMELLERİ

Başlangıçta çoktanrılı dinlerin mitolojilerinde ve kutsal metinlerinde saygı gören ve tanrılığa kadar yükselen hayvanlar, tek tanrılı dinlerle birlikte önemlerini yitirerek insanın denetimi altında ve insanın yararı için yaşayan canlılara dönüşmüşlerdir. Tek tanrılı dinlere ait kutsal metinler, insan merkezci bir yaklaşım sergilemeleriyle birlikte, hayvanlara gereken önemin verildiğine ilişkin önemli bilgileri de içermektedirler. Yahudi ve Hristiyan dinine ait kutsal kitaplardaki metinlerde çok sayıda hayvan türünün rol aldığı görülmektedir. Bu hayvan türlerine en zengin olarak Kur’an ve Tevrat'ta; bunlardan sonra ise Zebur'da ve en az İncil'de rastlanmıştır.

İsrailoğullarının kutsal kitabı Tevrat'ta hayvanlar hakkında genel olarak "canlı" anlamına gelen "hayyah" kelimesi ve her tür hayvanı ya da yalnızca yük hayvanını ifade etmek üzere "bair", dört ayaklıları belirtmek için ise "behemah" kelimeleri kullanılmakta ve toplam 155 kelimeyle 122 hayvan türünden söz edilmektedir (İslam Ansiklopedisi, 1998). Tevrat'ın birinci kitabı olan Tekvin'de (1/20-31) yaratılışın 5. ve 6. günlerinde hayvanların ve insanın Tanrı tarafından nasıl yaratıldığı anlatılmaktadır: Buna göre, deniz ve su hayvanlarının yaratılışın beşinci günü; kara hayvanları, insan ve sebze ile meyve ağaçlarının da yaratılışın altıncı günü yaratılmıştır. Bu bölümde en önemli nokta; Tanrı’nın insandan yeryüzünde hareket eden canlı her şeye hükmetmesini istemesidir.

Tevrat'ın Tekvin (2/18-20) bölümünde daha sonra hayvanların adının "adam" tarafından nasıl konulduğu şöyle betimlenmekte ve hayvanların, insanlara yardımcı olması için yaratıldığı söylenmektedir: “Ve Rab Allah dedi: Adamın yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım. Ve Rab Allah her kır hayvanını ve göklerin her kuşunu topraktan yaptı ve onlara ne ad koyacağını görmek için adama getirdi ve adam her birinin adını ne koydu ise, canlı mahlûkun adı o oldu. Ve adam bütün sığırlara ve göklerin kuşlarına ve her kır hayvanına ad koydu; fakat adam için kendisine uygun yardımcı bulunmadı”. Ayrıca, Tevrat Süleyman'ın Meselleri’nde (12/10) “Salih adam hayvanının canını kayırır” demekle hayvanların refahının korunmasını önemsemektedir.

İncil’e bakıldığında, yine hayvanlarla ilgili iyi ifadeler görülmektedir. Luka İncil’inde (13/15) hayvan refahı yönünden şu örnekler bulunmaktadır. (i) “Her biriniz Sebt (haftada bir dinlenme ve ibadet günü) günü öküzünü ve eşeğini yemlikten çözmüyor ve su vermeğe götürmüyor mu?” Buna ek olarak, hayvan satışına karşı olarak Yuhanna İncil’inde (2/15-16) bir olay anlatılmaktadır. Buna göre “İsa Kudüs'e çıktı. Mabette sığır, koyun ve güvercin satanlar ile sarrafları oturmakta buldu. İplerden bir kamçı yapıp hepsini, koyunları, sığırları da mabetten kovdu, sarrafların paralarını devirdi ve güvercin satanlara dedi: Bunları buradan kaldırın; Babamın evini bir ticaret evi yapmayın”.

İslam dinine gelince; Kur’ân-ı Kerîm, hayvanların da insanlar gibi bir ümmet, bir topluluk olduğunu ifade eder “Yeryüzünde yürüyen bütün hayvanlar ve kanatlarıyla uçan bütün kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettir.”. Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de bir taraftan göklerde ve yerde bulunan her şeyi insanların emrine verdiğini ve diğer taraftan da yeryüzünü, bütün canlılar için yarattığını, dünyadaki her canlının onda hakkının bulunduğunu söylemektedir. Rahmân Sûresi 10. Âyete göre Allah “Yeri de bütün mahlûkat için hazırlamıştır.” Diğer taraftan Kur’ân-ı Kerîm’in altı sûresi de hayvan adını taşımaktadır. Bunlar: Bakara (sığır, inek), En’âm (evcil hayvanlar), Nahl (bal arısı), Neml (karınca), Ankebût (örümcek) ve Fîl (fil) sûreleridir. Bu da Kur’ân’ın, dolayısıyla İslâm’ın hayvanlara verdiği önemin diğer bir göstergesidir.

Hz. Muhammed’in hadîslerinde de hayvanların korunması, gözetimi, bakımı-beslenmesi ve onlara eziyet edilmemesi hususunda çok sayıda örnekler bulunmaktadır. Örneğin, Ebû Davûd ve Tirmîzî’nin naklettiklerine göre, Hz. Muhammed, köpeklerin öldürülmesine razı olmamış, onların da bir ümmet olduklarını vurgulamış, Araplarda âdet olan kuş, tavuk vb. hayvanların hedef olarak kullanılmasını da yasaklamıştır. Hattâ bu iş, atıcılığı öğrenmek için olsa da buna izin vermemiştir.

Müslim’in Said b. Cübeyr’den yapılan bir rivayet şöyledir: “İbn Ömer, Kureyş kabilesinden birtakım gençlere rastladı, (onlar) bir kuşu hedefe koymuşlar ve ona atış yapıyorlardı. Kuşun sahibine de boşa attıkları her ok başına ücret ödüyorlardı. İbn Ömer’in geldiğini görünce dağıldılar. İbn Ömer bu manzarayı görünce şöyle dedi: ‘Kim yaptı bunu? Bunu yapana Allah lânet etsin! Şunu kesin olarak biliniz ki; Allah’ın elçisi, ruh/can sahibi bir şeyi hedef edinip ona atış yapana lânet etmiştir.'” Bu bağlamda İslam dininde hayvanların hayat haklarına saygı duymamak en büyük günahlardandır.

Hz. Muhammed’in bir hikayesinde de, bir kuyunun başında sahipsiz olan ve susuz kalmış bir köpeğe yardım edip onun için kuyudan ayakkabısıyla su doldurup su çeken kişinin çok büyük sevap işlemiş olduğu iletilmektedir. Yine İslam dininde hayvanların ateşle dağlanması, üzerlerine ağır yük yüklenerek çalışmaları başta olmak üzere hayvanlara acı ve ıstırap veren her türlü davranış yasaklanmış ve bunun büyük bir günah olduğu vurgulanmıştır.

Özet olarak, hayvanlar hakkındaki hükümlerde kutsal kitapların yaklaşımları yer yer farklılıklar göstermekle birlikte, tüm bu kitaplar hayvan haklarına ve hayvanların refahlarına ilişkin hükümler içermektedir. Bazı kısımlarda insana olan benzerlikleriyle haklarının ve refahlarının korunması istenen hayvanlar, bazı yerlerde yalnızca insana yarar sağlayabilecek "biyolojik robotlar" olarak sunulmaktadır.

IV. HAYVANLARIN GÜNCEL SORUNU: İNSAN EZİYETİ

Türkiye’de son dönemde gündemde olan güncel bir sorun olarak, hayvanlara yapılan eziyetler ön plana çıkmaktadır. Basına yansıdığı üzere, sokaktaki hayvanlara yapılan eziyetler birçok kere kamuoyunun büyük tepkisini çekmiş ve eziyet eden kişilerin cezasız kalması veyahut çok az bir ceza ile sıyrılması insanları vicdanen rahatsız etmiştir.

Hayvan Hakları Merkezi’nin 2016 yılına ilişkin raporuna göre 2016 yılında avcıların katlettiği hayvan sayısı bilinmemekle birlikte, yapılan denetim ve kontrollerde avcılardan 7 bin 796 hayvan ele geçirilmiş, “av turizmi” denilen şiddet yanlısı aktivite kapsamında ise en az 596 yaban hayvanı öldürülmüştür. Yük taşıtma amacıyla sömürülen ve sömürülürken korkunç işkencelere maruz kalan hayvanların yaşadığı rutin şiddet de kamuoyu tarafından bilinmektedir. Sadece Adalar’da 2016 yılında, 1540 atın taşımada kullanılarak işkenceye maruz kaldığı bilinmekle beraber, bu hayvanların dinlenme olmaksızın çalıştırılmaları özellikle yoğun yaz günlerinde ve hafta sonlarında atların artık dayanamayarak ölmesine yol açmaktadır. Bazı yıllar ölen at sayısı 500’ü aşmakta ve 700-800 gibi rakamlara ulaşmaktadır. Bu zor çalışma koşullarında normalde 20 yıl ömrü olan bir atın ömrü 2 yıla düşmektedir.

Yine Hayvan Hakları Merkezi verilerine göre Türkiye’de 32 hayvanat bahçesinde toplam 16.000 hayvan doğal ortamları dışında hapis hayatı yaşamakta olup bunların 7.500’ü Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nde yaşamaktadır. 8 adet yunus parkında en az 30 yunus barınmaktadır. Yine Türkiye’de bulunan 7 adet dev akvaryumda sayısız deniz hayvanı da özgürlükleri kısıtlanmış halde bulunmaktadır.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü web sitesi verilerine göre 2017 yılı itibariyle 1.668 adet pet shop aracılığı ile hayvan satışı yapılmaktadır. Yine 128 adet kuruluş, deneyler için kullanılacak hayvan üretimi yapmaktadır. 2010 ila 2015 yılları arasında deneylerde kullanılan/öldürülen toplam kayıtlı hayvan sayısı bir milyonu aşkın olup bunların yaklaşık 15.000’ini nereden temin edildiği belli olmayan kedi ve köpekler oluşturmaktadır.

Yine 2017 senesinde, basına ve sosyal medyaya yansıyan ve hayvanlara işkence yapılan onlarca vakıa meydana gelmiş olup; bunlardan bazıları faili meçhul duruma düşmüştür. Faili bulunanların ise büyük bir çoğunluğu para cezasına çarptırılmıştır. Ancak bu cezaların ceza hukukunun üç amacı olan caydırıcı olma, ıslah etme ve toplumun vicdanını rahatlatma saiklerine tam olarak hizmet etmediği ortadadır. Keza ceza miktar itibariyle düşük kaldığından caydırıcı olmadığı gibi, ıslah etme sonucu da sağlamaz. Kamuoyunda buna ilişkin tepkilere de bakılırsa, verilen cezadan toplumda yaşayan diğer bireylerin de hoşnutsuz olduğu görülmektedir. İşbu sebepten daha kapsamlı bir hayvan hakları kanun çalışmasına Türkiye’nin ihtiyacı bulunmaktadır. Çalışmanın bundan sonraki kısmında önce yurtdışından hayvan hakları düzenlemeleri, son kısımda ise Türkiye’deki mevcut mevzuat ve halen tasarı halinde bulunan Hayvan Hakları Kanunu hükümleri incelenecektir.

V. TÜRKİYE’DE MEVCUT BULUNAN HAYVAN HAKLARI DÜZENLEMELERİ İLE HAYVAN HAKLARI KANUN TASARISININ GETİRDİKLERİ

Türk hukukunda, hayvanlar doğrudan bir hak öznesi olarak kabul edilmemektedir. Kanun koyucu, gerçek kişi ve tüzel kişi kavramları ile iki tür kişilik öngörmüş olup bunların hak ehliyeti olduğunu kabul etmiştir. Bu bakımdan, hayvanların ve bitkilerin hak ehliyeti bulunmamaktadır. Ancak bunun hayvan hakları kavramını ortadan kaldıracağı, hayvanların hak sahibi olamayacağına ilişkin görüş dar kapsamlı olup yanlıştır. Hayvanlara hukukta herhangi bir kişilik atfedilmemiş olması, onların hak sahibi olmasını ve korunmasını engellemez. Hayvanlar da insanlar gibi sevince, acıya, ağrı- ya, korkuya ve diğer duygulara sahiptirler. Bu bakımdan şiddete ve işkenceye davranışlara karşı korunmaları gerektiğine ilişkin bir temel hakka sahip oldukları kabul edilmelidir.

Buna ek olarak, artık hukukun bu yönde evrildiği ve hayvanlara yönelik de bir kişiliğin geliştirilmekte olduğuna dikkat çekilmelidir. Avrupa Birliği ülkelerine, Türkiye’nin de içinde bulunduğu üçüncü ülkelerden giriş yapacak olan ev hayvanlarına yönelik yeni bir pasaport uygulaması başlatılmıştır. Bu uygulama, 1 Ekim 2004 tarihinden itibaren üye ülkelere seyahat edecek tüm evcil hayvanlar için zorunlu olmuştur. Hayvanın seyahatinden en az 3 ay önce kan örneğinin Avrupa Birliği ülkeleri tarafından onaylı bir laboratuvar tarafından kuduz titre testinden geçirilmiş olması gerekmektedir. Test sonucu buradan verilecek ve bu belge, diğer belgelerle birlikte petin seyahati boyunca yanında bulundurulacaktır.

Yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı üzere, hukukta hayvanlara kişilik atfetme uygulamasının başladığı kabul edilebilir. Keza kimlik, pasaport ve benzeri; canlıları diğer canlılardan ayırmaya yarayan belgeler bunların birer kişiliği olduğunun kabul edilmesinde önemli bir başlangıç noktasıdır. Bugün Türkiye’de bulunan ve hayvanların haklarını ilgilendiren düzenlemeler aşağıda açıklanmaktadır.

Anayasal Düzenlemeler

Anayasa’nın 56. maddesi; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” hükmünü içermektedir. Aslında Anayasa’daki bu madde hayvan haklarına ilişkin doğrudan hüküm içeren bir düzenleme değildir. Ancak hayvanlar, doğanın vazgeçilmez bir parçasıdır ve insan yaşamının sağlıklı ve dengeli şekilde sürdürülmesi ancak ve ancak, hayvanların varlıklarının kabul edildiği ve refah içinde yaşam sürdürdükleri bir ortamda sağlanabilir.

Anayasa’nın 169. maddesi; “Devlet, ormanların korunması ve sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır … Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez … ” hükmünü içermektedir. Buradaki hüküm de aslında hayvanlara ilişkin doğrudan bir düzenleme içermese de ormanların yalnızca ağaçlardan ibaret olmadığı ağaçlarla birlikte temiz hava, su, toprak, bitki örtüsü ve mikroorganizma ile hayvan topluluklarının birlikte ormanı oluşturduğu kabul edilmektedir (Şen, 1994). İşbu sebepten, yorum yoluyla bu maddenin de hayvan haklarını ilgilendirdiği söylenebilir ve 169. madde uyarınca devletin hayvanları koruma yükümlülüğü bulunmaktadır.

Türk Ceza Kanunu ve Diğer Kanunlar

Hayvanlar, Türk hukukunda genel olarak onlara bir kişilik veya değer atfedilmesinden çok, ekonomik değer arz etmelerinden ötürü korunmaktadır. Bu bakımdan hayvanların da bir can taşıdıklarının göz ardı edildiği ve yüzeysel olarak korunduğu söylenebilir.

Türk Ceza Kanunu’nun 151. maddesi uyarınca:

(1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.

Bu maddenin uygulanabilmesi için;

a) Öldürülen/yaralanan hayvanın sahipli olması gerekir.

b) Hayvanın sahibi şikayetçi olmalıdır.

c) Şikayet yapılırken hayvanın karnesinin fotokopisi de karakol ya da savcılığa teslim edilmelidir.

d) Hayvanın karnesi sahipli olduğunu gösterir. Şikayetçi olacak kişi ile karnede ismi yazan kişinin aynı kişi olması şarttır.

Türk Ceza Kanunu’nun 151. maddesi uyarınca bu suçun kanıtlandığı ve yukarıdaki şartların gerçekleştiği durumda faile 4 aydan 3 yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.

Yine Türk Ceza Kanunu’nun 181. ve 182. maddelerinde; toprağa, suya, havaya çevreye verilen zararlı atık veya artıkların hayvanların sağlığına zarar vermesi halinde bu atık veya artıkları çevreye veren kişinin eyleminden dolayı cezalandırılması öngörülmüştür. Bu eylemin kasten işlenmesi halinde 181/4. maddeye göre, taksirle işlenmesi halinde 182/2. maddeye göre ceza verilecektir. Burada kasten işlenen suçun cezası beş yıldan az olmamak üzere hapis cezası ve bin güne kadar adlî para cezası olarak öngörülmüş olup, taksirle işlenmesi halinde bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.

Türk Ceza Kanunu’nda doğrudan hayvanlarla ilgili olmasa da (i) 170. maddede düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu hayvanları ateşli silahla vurma ve yaralama eylemleri gerçekleştiğinde, (ii) 225. maddede düzenlenen hayasızca hareket etme suçu hayvanlara yönelen cinsel şiddet içeren eylemlerde, (iii) 228. maddede düzenlenen kumar oynatma ve kumara yer sağlama suçu hayvanların dövüştürülmesi durumunda ve her halükarda (iv) 257. maddede düzenlenen görevi kötüye kullanma suçu bir kamu görevlisinin sahipli bir hayvana zarar vermesi durumunda uygulanabilecek hükümler arasındadır. Buna ek olarak; avcılık, balıkçılık, milli parklar ile ilgili mevzuatta da hayvanları koruyan hükümler yer almaktadır.

Yukarıdaki hükümler bir arada değerlendirildiğinde, sahipsiz hayvanları koruyan düzenlemeler, çoğunlukla hayvanların bir hak süjesi olarak görülmesinden dolayı değil, ekonomik kaygılarla bu hayvanların neslinin tükenmesini engellemek için yürürlüğe konulmuştur. Hayvanlara karşı öldürme, yaralama gibi şiddet eylemleri ise genel kanunlarda yalnızca hayvan sahipli ise yaptırıma bağlanmıştır.

Hayvanları Koruma Kanunu

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, hayvanı korumak konusunda çok kısıtlı bir işleve sahiptir. Ancak, Türkiye’de hayvanların korunmasına özgülenmiş ilk düzenleme olması bakımından önem arz etmektedir. Kanunun 1. maddesi uyarınca “Bu Kanunun amacı; hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.”. 4. maddede yer alan önemli ilkelerden bazıları şunlardır:

Bütün hayvanlar eşit doğar ve yaşama hakkına sahiptir.
Evcil hayvanlar, türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahiptir. Sahipsiz hayvanların da, sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir.
Hayvanların korunması, gözetilmesi, bakımı ve kötü muamelelerden uzak tutulması için gerekli önlemler alınmalıdır.
Hayvan ticaretine ilişkin olan 10. maddede hayvanları mal olarak kabul eden görüşün kanuna da hakim olduğu görülmektedir. Keza bu maddede; hayvanların satılırken sağlıklarının iyi, barındırıldıkları yerin temiz ve sağlık şartlarına uygun olması zorunluluğu düzenlenmiştir. Yine 11. maddede “Hayvanlar, doğal kapasitesini veya gücünü aşacak şekilde veya yaralanmasına, gereksiz acı çekmesine, kötü alışkanlıklara özendirilmesine neden olacak yöntemlerle eğitilemez.” ve “Hayvanları başka bir canlı hayvanla dövüştürmek yasaktır.” hükümleri yer almaktadır.

Buna ek olarak, Hayvanları Koruma Kanunu, hayvanlara davranışları düzenlerken çeşitli yasakları da düzenlemektedir. Buna göre a) Hayvanlara kasıtlı olarak kötü davranmak, acımasız ve zalimce işlem yapmak, dövmek, aç ve susuz bırakmak, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakmak, bakımlarını ihmal etmek, fiziksel ve psikolojik acı çektirmek, b) Hayvanları, gücünü aştığı açıkça görülen fiillere zorlamak, c) Hayvan bakımı eğitimi almamış kişilerce ev ve süs hayvanı satmak, d) Hayvanlarla cinsel ilişkide bulunmak, işkence yapmak gibi fiiller başta olmak üzere birçok davranış yasaklanmıştır. Kanun’un 21. maddesine göre ise “Bir hayvana çarpan ve ona zarar veren sürücü, onu en yakın veteriner hekim ya da tedavi ünitesine götürmek veya götürülmesini sağlamak zorundadır.”.

Hayvanları Koruma Kanunu genel olarak düzgün standartlarda hükümler içermesine rağmen, kanunun yaptırım maddeleri çok zayıf kalmaktadır. Keza kanun, yaptırım olarak yalnızca idari para cezalarını öngörmekte olup herhangi bir şekilde özgürlüğü bağlayıcı hapis cezası içermemektedir. İşbu husus da kanunun caydırıcılık kısmını ortadan kaldırmaktadır. Mevcut düzenlemeye göre, hayvana işkence edip öldürene yalnızca üç bin Türk Lirası, bir hayvanın neslini yok edecek şekilde bir hayvana yasak davranışlarda bulunana ise on bin Türk Lirası ceza verilmekte ve hatta eğer idari para cezası bir ay içerisinde ödenirse bundan indirim yapılmaktadır. Buna ek olarak, mesele hayvanlar olunca her türlü idari ve adli süreç daha da zorlaşmakta, konuya uzak ve yaşama değer verme bilinci gelişmemiş yetkililer mevcut az sayıdaki hükmü de uygulamakta tereddüt etmektedirler. Türkiye’de hayvan haklarının uluslararası standartlara ulaşması için, yurtdışında olduğu gibi hayvanlara karşı yapılan belli davranışlar, insandaki kötülüğün dışa vurulması kabul edilip bu fiillere hapis cezası verilmelidir.

Hayvan Hakları Kanunu Değişiklik Tasarısı

Uzun zamandır hayvanlara vicdanla yaklaşan kişilerin gündeminde olan hayvan hakları ve hayvanlara karşı yaralama, öldürme, işkence fiillerine hapis cezası verilmesi talebi; 2012 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hazırlanıp Bakanlar Kurulu tarafından meclise gönderilen bir kanun değişikliği tasarısı ile alevlenmiştir. Keza kanun tasarısında daha çok idari hükümler ile hayvanların refahı artsa dahi bunun denetimi ve yaptırımına ilişkin bir gelişme yaşanmamış, hayvanların yine pet shoplarda mal olarak alınıp satılmasına izin verilmiş ve hayvanlara karşı şiddete hapis cezası öngörülmemiştir.

Bundan sonra, 2014 yılında Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın hayvanlara karşı kasten öldürme, yaralama ve eziyet etme eylemlerine karşı hapis cezası öngören ve bunun için Türk Ceza Kanunu’na 184/A, 184/B ve 184/C maddelerinin eklenmesini öngören kanun teklifi ile hayvan hakları ve bunlara aykırılıkların yaptırımı konusu yeniden gündeme gelmiştir. İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in 2017 yılında vermiş olduğu teklife göre ise hayvanları kasten öldürene 2 yıldan altı yıla kadar, yaralayan veya algı yeteneğinin kaybolmasına kasten yol açanlar 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacaktır.

Son olarak, Milliyet Gazetesi’nden Türker Karapınar’ın ulaştığı torba taslakta Türk Ceza Kanunu’nda ve diğer kanunlarda yapılacak değişikliklere ilişkin Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye genelindeki adalet komisyonu başkanlıklarına 4 Ocak 2018 tarihli bir yazı ve kanun tasarısı gönderilmiş olup ilgili tasarı adalet komisyonlarının görüşüne açılmıştır. İlgili taslak uyarınca, hayvan haklarında yapılacak değişikliklerden satır başları şu şekildedir:

(i) Sahipli veya sahipsiz hayvana acımasız ve zalimce muamelede bulunan veya eziyet eden ya da haklı bir neden olmaksızın öldürene 4 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmekte olup, Birden çok hayvana karşı bu suçu işleyenin cezası yarı oranında artırılarak 6 aydan 4.5 yıla hapis cezası olarak uygulanacaktır.

(ii) Nesli yok olma tehlikesi altında olan bir hayvanı öldürene 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası öngörülmekte olup. birden çok hayvana karşı bu suçu işleyenin cezası yarı oranında artırılarak 4.5 yıldan 10.5 yıla kadar hapis cezası olarak uygulanacaktır.

(iii) Hayvanları birbirlerine zarar verecek şekilde dövüştürenlere 2 aydan 2 yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir.

(iv) Suçun soruşturması için sahipli hayvanlarda sahibinin yazılı şikayeti, sahipsiz hayvanlar içinse Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın savcılığa yazılı başvurusu aranacaktır.

Yukarıdaki tasarıların hepsinin ortak noktası, artık Türkiye’de gelinen noktada hayvanlara karşı işlenen suçlara hapis cezasının bir ihtiyaç olarak görüldüğüdür. Ceza miktarları farklılaşsa da, hayvanları kasten öldüren, yaralayan, işkence eden, dövüştüren, zarar verenlere hapis cezası uygulanması gerekmektedir.

VI. YABANCI DEVLETLERDE HAYVAN HAKLARI DÜZENLEMELERİ

Amerika Birleşik Devletleri

Amerikan hukuku bakımından her bir eyaletin kendi ceza kanunları olsa da, tüm Amerikan eyaletlerinde hayvanları öldürmek, onları yaralamak veya işkence yapmak; hapis cezasını gerektiren bir suç olarak düzenlenmiştir. Tüm eyaletlerde, sokak hayvanları da koruma kapsamına dahil edilmiştir. Cezaların alt sınırı 30 gün hapis cezası ve para cezasından başlamaktadır, ceza üst limiti ise 5 yıla kadar artmaktadır. Buna ek olarak, bazı eyaletlerde, ilk kez işlenmesi halinde bu suç biraz daha hafif cezaya tabii iken, 2. veya 3. kez tekrar etmesi halinde ceza katlanmaktadır. Bu sayede tekerrür halinde ceza bazı eyaletlerde 10 yıl hapis cezasına kadar yükselebilmektedir. 

Birleşik Krallık

Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi, Birleşik Krallık’da da farklı bölgelerde cezalar değişmekte olup; hayvanlara karşı işlenen suçların hapis cezasına bağlanmış olduğu konusunda istikrar vardır. Bu suçlarla ilgili olarak İngiltere ve Galler’de Hayvan Refahı Kanunu uyarınca ceza üst sınırı olarak 6 ay, İskoçya’da 1 yıl, Kuzey İrlanda’da ise 5 yıl üst sınır öngörülmektedir. Buna ek olarak, toplumsal araştırmalara göre Birleşik Krallık halkının %65’i hayvanlara karşı işlenen suçlarda verilen bu cezaların az olduğunu ve artması gerektiğini düşünmektedir. Bu sebepten son dönemde verilen hapis cezalarının üst limitinin 5 yıla yükseltilmesi gündemdedir.

Fransa

Fransız Ceza Kanunu’nun 521/1 ve 521/2 maddeleri uyarınca, hayvanlara karşı yapılan öldürme, yaralama, işkence ve eziyet fiillerine ilişkin olarak 30.000 Euro’ya kadar para cezası ve iki yıla kadar hapis cezası uygulanmaktadır

Almanya

Almanya’da Hayvanları Koruma Federal Yasası uyarınca, hayvan öldürme veyahut hayvana uzun bir süre acı veren veya tekrar eden şekillerde acı veren kişiler için üç yıla kadar hapis cezası ve para cezası öngörülmektedir 

İtalya

İtalya, hayvanlara karşı işlenen suçların en ciddiye alındığı ülkeler arasında olup, 189/2004 numaralı kanunun 544. maddesi uyarınca hayvanlara karşı işlenen suçlarda üç aydan üç yıla kadar değişen hapis cezaları ve bununla birlikte 3.000 Euro ile 160.000 Euro arasında değişen para cezaları uygulanmaktadır. 

Japonya

Japonya’da hayvan haklarını düzenleyen kanun, 1973 yılında kabul edilmiş, 1999 ve 2005 yıllarında tadil edilmiş olan Hayvanların Refahı ve Yönetimi Kanunudur. Kanuna göre haklı bir sebep olmaksızın, bir hayvanı öldürmek, yaralamak, acı ve ıstırap vermek suç sayılmaktadır. İcrai surette bir hayvana zarar vermek bir yıla kadar hapis cezası ile yargılanmayı gerektirirken, ihmali hareketle yani yükümlülüklerini yerine getirmeyerek veya bunu yok sayarak bir hayvanın zarar görmesine sebep olan kişiler para cezasına çarptırılmaktadır.

Hayvan Haklarında Zayıf Ülkeler: Çin, Güney Kore, Suudi Arabistan

Çin, hayvan hakları çok zayıf bir durumdadır, 2009 yılında hazırlanan bir kanun taslağı harici gelişme yoktur. Suudi Arabistan ve Güney Kore de dünyada hayvan hakları bakımından geri durumdadır.

VII. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Hayvan hakları kavramı, dünyada, hayvanların özellikle deney hayvanları olarak kullanılmasına ilişkin olarak ve hayvanların acılarına oluşan duyarlılık sonucu ortaya çıkmıştır. Sonrasında modern yaşamda insanlar, hayvanları iş gücü olarak kullanmayı bıraktıkları ölçüde onlara karşı sempatileri artmıştır. Kedi, köpek, kuş gibi evcil hayvanlar da yaygınlaşınca da insanlarla hayvanlar arası duygusal bağ giderek önem kazanmıştır. Konuya ahlaki ve vicdani bir noktadan bakıldığında, eğer bir varlık insan davranışı sonucunda acı çekebiliyorsa, buna ilişkin olarak insan davranışlarını düzenleyen kuralların olması kaçınılmazdır.

Yukarıda da anlatıldığı üzere, dinler ve kutsal kitaplardan başlayarak, insanoğlunun hayvanlara nasıl davranması gerektiği hususu aydınlatılmaya çalışılmıştır. Son gelinen noktada ise, onların da dünyada yaşayan sakinlerden sayıldığını, insanların onlara zarar vermeme yükümlülüğünde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bununla birlikte, yukarıda da görüldüğü üzere, bazı ülkeler, hayvanlara karşı zarar verici hareketlere yüksek cezalar uygularken, bazıları bu konuda zayıf kalmaktadır.

Türkiye’deki mevzuatın yabancı ülkelerle karşılaştırılması sonucu; Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Brezilya, Arjantin, Peru, Şili gibi Güney Amerika Ülkeleri, Avusturalya, Japonya, Filipinler, Hindistan, Malezya, Güney Afrika, Tanzanya ve Kenya gibi ülkelerde hayvan hakları Türkiye’den daha gelişmiş durumda olup; Arap Coğrafyası, Rusya, Orta Asya, Çin ve Afrika’nın büyük bir kesimiyle kıyaslanınca ise Türkiye o devletlerden daha gelişmiş durumdadır.

Ülkemizin hayvan hakları konusunda, gelişmiş ülkelerle aynı düzeye gelebilmesinin yolu, kanun yapma çalışmalarından geçmektedir. Şu aşamada, yaşayan bir varlığı öldüren insanın kötülüğü karşısında yetersiz olacak olsa da, Avrupa ve Amerika’daki düzenlemelere paralel olarak; hayvanları yaralayan, öldüren veya işkence edenlere iki ila üç yıl arasında hapis cezasını öngören bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır. Tekrar halinde cezanın artarak ikinci defa aynı eylemin işlenmesi halinde beş yıla kadar hapis cezası verilmesi uygun olur.

Buna ek bir husus olarak, kanunun uygulanabilmesi için soruşturma ve kovuşturma şartlarının iyi düzenlenmesi gerekmektedir. Burada zarar görenin kamu vicdanı ve toplumu oluşturan insanların her biri olduğu kabul edilmeli ve herkesin, bu tarz bir eylemi Cumhuriyet Savcılığı veya polise ihbar etmesinin önü açılmalıdır. Keza, eğer soruşturma öncesinde Orman ve Su İşleri Bakanlığı’ndan bir yazı şart olarak istenirse, bu hem devlet bürokrasisine ekstra yük yükleyecek hem de kanunun uygulamasını zorlaştırarak suç işleyenlerin cezasız kalmasına yol açacaktır.

Hayvanlara karşı işlenen suçları tartıştığımız bu çalışmada son tahlilde Türkiye’de mevcut bulunan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun hayvanları koruma bakımından etkili ve yeterli bir koruma sağlamadığını söyleyebiliriz. Hayvanları korumak aslında kanunlarda veya diğer düzenlemelerle düzenlenecek bir husus da değildir. Normalde akıl ve vicdan sahibi olan olarak mevcut düzenlemelerin ve tasarının hayvanları korumak için etkin ve yeterli olmadığını ifade edebiliriz. Akıl ve vicdan sahibi olan insanın, dünyada tek başına yaşamadığını idrak etmesi, her bir yaşayan canlı türüne karşı saygı, sevgi ve şefkat beslemesi; onlara zarar vermeden ve ekolojik dengeyi gözeterek doğa ile ahenk içinde bir yaşam sürmesi en doğru yaşam biçimidir.

İşte bu bilişsel süreci doğru yönetemeyen insanlar için de, ceza kanunlarının işlemesi ve adaleti tecelli ettirmesi gerekir. Toplumda istenmeyen bir fiile karşı konulan yaptırımın hem caydırıcı, hem daha önce suç işlemiş olan kişiyi ıslah edici hem de işlenen suç sebebiyle düzeni bozulan toplumun vicdanını rahatlatıcı olması gerekmektedir. Bu özellikleri taşıyan bir yaptırım mekanizmasının Türkiye’de kanun olarak kabul edilmesi, Türkiye’yi yaşam hakkına tüm canlılarda saygı gösteren ve değer veren bir ülke haline getirecektir. Bununla birlikte ülkemizde hayvan hakları daha da gelişecektir.

Teşekkürler Emin Ökten

Chenay Kobak

VIII. KAYNAKLAR

Anonim, İslam Ansiklopedisi (1998), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İslam Araştırma Merkezi, İstanbul, Cilt: 17, s. 81-102.
Armutak, A. (2008), Yahudi ve Hristiyan Dini Kutsal Kitaplarında Hayvan Hakları, İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi, 34 (1), s. 39-55.
Cumalıoğlu E. (2012), Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı Hakkında, Bilimsel Temyiz Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Aralık 2012, s.182-189.
Dönmez, B. (2014), Hayvanlara Yönelik İşlenen Suçlar, Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ocak 2014, s. 903-925
Dinçer, F. ve Menteş, A. (1994) Veteriner Hekimliği ve Hayvan Haktan Açısından Etik Kurullar. Türkiye Klinikleri Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi Dergisi, Cilt 2 Sayı 3, s. 148-150.
Erdoğdu, A. (1946), Hayvan Öldürme Suçu Üzerine Bir İnceleme, Ankara Barosu Dergisi, Ankara, Tek Makale, 4/2.
Ertan, B. (2001), Hayvan Hakları ve Türkiye, Cevat Geray Armağanı, Mülkiyeliler Birliği Yayınları, Sayı 25, Ankara
Ertaş, Ş., (2012), Çevre Hukuku ve Hayvan Hakları Hukuku, İzmir.
Menteş Gürler, A. ve Osmanağaoğlu, Ş. (2009), Türkiye'de Hayvanları Koruma Kanunu'nun Tarihsel Gelişimi, Kafkas Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi, Kars, 15 (3) s. 325-330.
Okur, H. (2003) Hayvan Etik Haklan. Ed. Ali Ünal ve Ark. XXI. Gevher Nesibe Tıp Günleri, IV. Deneysel ve Klinik Araştırma Kongresi (16-18 Mayıs 2003) Tebliğler Kitabı Erciyes ÜniversitesiTıp Fakültesi. Kayseri. s. 25-32.
Poyraz, O. (2000) Laboratuar Hayvanları Bilimi, Kardelen Ofset, Ankara, s. 11·16.
Sungurbey, İ (1992), Hayvan Hakları, İstanbul Üniversitesi, Basımevi.
Şen, E (1994), Çevre Ceza Hukuku, İstanbul, Kazancı Hukuk Yayınları.
Yaşar, A. ve Yerlikaya, H. (2004) Dünya'da ve Türkiye'de Hayvan Haklarının Tarihsel Gelişimi, Veterinerlik Bilimleri Dergisi, 20, 4: 39-46.
Yılmaz, H. (2006), Hayvan Haklarına Bakış, TBB Dergisi, sayı 62, 2006, s.212-229.
Zutphen. LF.M. van (2001) Laboratuar Hayvanlan Biriminin Temel İlkeleri. (Çev. Ed. Tayfun İde, 2003) Medipres. Malatya. s.1-3, 1-12.