Kuzum...10 yıllık kasaptı.

10 yıllık kasaptı. Çevresindeki hiç bir kasabın onun kadar iyi et satamadığı söylenirdi.

Kuzum...10 yıllık kasaptı.

10 yıllık kasaptı. Çevresindeki hiç bir kasabın onun kadar iyi et satamadığı söylenirdi. Meraklı bir adamdı doğrusu. Satacağı hayvanları büyük bir titizlikle seçer ve yine kendisi keserdi. Şimdiye kadar binlerce hayvan kesmiş olmalıydı. Müşterileriyle sohbet ederken: 
- Benim için hayvan kesmek, karpuz kesmekten daha kolaydır, derdi. 
Kasap, yıllarını vermiş olduğu bu tecrübeyle koyunları beş dakika içinde, sığırları ise yirmi dakikada kesip parçalar ve canlı bir hayvana bakarak ondan kaç kilo et çıkacağını şıp diye söylerdi. Fakat ah şu kuzular yok muydu? Hele son zamanlarda onları kesmeye bir türlü eli varmıyordu. Kuzu eti isteyen müşterilerine: 
- Bırakın şu hayvancıkları büyüsünler, diyordu. Başka bir et yeseniz ne olur sanki? 
Eski müşterileri, kasabın bu sözüne hiç bir mana veremiyordu. Öyle ya, şimdiye kadar dükkândan kuzu eti eksik olmamıştı. Oysaki adam, bu sözleri boşuna söylemiyordu. Çünkü kuzu denince, gözlerinin önüne bir kaç ay önce doğan yavrusu geliyordu. Kıvırcık saçlı, kara gözlü bir kızdı bu ve kasap onu belki de ağzı alıştığı için “kuzum” diye seviyordu. 
Aradan bir kaç ay daha geçti. Kasap bu süre içinde müşterilerinin giderek azaldığını fark ediyor ve bunu kuzu eti satmamasına bağlıyordu. 
Sonunda dayanamayarak: 
- Aman yahu, dedi. Benden başka yufka yürekli kalmadı mı? Keserim olur biter. Ertesi gün, diğer hayvanlarla birlikte bir tane de kuzu aldı. Önce danayı, sonra koyunu kesti. Bunları parçalarken son derece ağır davranıyor ve kuzunun kısa ömrünü, sözde bir kaç dakika daha uzatmış oluyordu. Sıra kuzuya geldiğinde, önemsiz bir iş yapıyormuş gibi aklına ilk gelen şarkıyı mırıldanmaya başladı. Aslında bunun bir teselli olduğunu gayet iyi biliyordu. Gidip kuzuyu kucakladı ve tek eliyle yere yatırdı. Kuzu, çelimsiz vücuduyla kendisine hiç zorluk çıkarmıyordu. Yanındaki bıçağa uzanırken: 
- Ne yapalım, dedi. Sizin kaderiniz de bu. Birden, kuzuyu tuttuğu elinde bir ılıklık hissetti. Acaba diğer hayvanları keserken, bıçağı eline mi kaçırmıştı? 
- Herhalde önemsizdir, diyerek eline baktığında donakaldı. 
Hiç bir şeyin farkında olmayan kuzucuk kendisini kesmek üzere olan elin küçük parmağını, annesinin memesi zannederek emiyordu...!

Evet dostlar,Merhamet duygusu insanın önce kalbine sonra ruhuna ve daha sonra da benliğine işler... Maalesef Merhamet, sık sık söylenen fakat pek az hissedilen, nefret; sık sık hissedilen, fakat az söylenen bir histir...

Güzel,Merhameti bol vicdanı hür,adaletli  ve bol kalp kazançlı bir hafta diliyorum...

Sevgiyle kalın...

Chenay Kobak