Söğütözü sarayı.Atatürk'ün kolibası

Ankara Söğütözü'nde bir küçük kulübe var. 'Küçük', lafın gelişi değil gerçekten küçük... 'Tek göz' derler ya aynen öyle...

Söğütözü sarayı.Atatürk'ün kolibası
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Ankara Söğütözü’nde bir küçük kulübe var. “Küçük”, lafın gelişi değil; gerçekten küçük... “Tek göz” derler ya; aynen öyle... Başkentin ortasındaki bu tek odalı kerpiç ev, Atatürk’ün bir dönem kendisiyle baş başa kalabilmek için yaptırdığı minik “koliba”sı...

Öyküyü Nezihe Araz’dan naklen baştan anlatalım: Yıl 1926... Gazi, Orman Çiftliği projesi üzerinde çalışıyor.
Bir akşam işi erken bitiyor;

- Hadi etrafta biraz dolaşalım diyorlar. Yürüyüş sırasında Söğütözü’nü keşfediyorlar. Çorak kentin ortasında yeşermiş bir söğüt ormanı bulmak, Gazi’yi sevindiriyor. Ağaçlar arasında gezerken Rumeli şivesiyle

- Şu söğütlerin içinde küçücük bir ‘kolibam’ olsaydı diyor.
Yanındakiler;

- Bundan kolay ne var Paşam, iki günde yaparız diyorlar.
- Yahu çocuklar burada küçücük bir koliba yapabilmek için kaç söğüt sökmemiz lazım biliyor musunuz? Ben böyle bir cinayeti işleyemem...der Gazi Paşa
Ziraat Mektebi hocalarından biri lafa giriyor:
- Paşam... Söğüt uysal ve barışçı bir ağaçtır. Kolay yeşerir, kolay büyür. Buradan sökeceğimiz söğütleri başka bir yere dikeriz, sularız, gübreleriz, bir-iki ay içinde tutar bu ağaçlar... Bu benim işim zaten.
Gazi bir süre düşünüyor:
- Hocam, bu işleme güveniyorsanız, ben de isterim bu denemeyi. Bir şartla: Eğer söğütleri bizzat ben sökersem ve öte yerlere bizzat ben dikersem olabilir bu iş.
Ertesi gün çalışma başlıyor. Ziraatçi hoca ve işçiler çalışıyor; Gazi başlarında... Bir yandan hükümet işleriyle ilgileniyor, bir yandan söğütlerin sökülüşüne nezaret ediyor.
Yer değiştiren söğütlerin suyunu veriyor. Sonra bir Macar ustasına (yoksa Bulgar mı?) küçük kulübe ısmarlanıyor.
Gazi’nin parasıyla yapılacak kerpiç “Söğütözü sarayı” tek katlı olacak; tek odalı, tek kapılı, iki pencereli...
Çabucak bitiyor kulübe...
İçine bir şömine konuyor; bir minik sedir, bir hasır koltuk, bir küçük masa, bir sehpa ve petrol lambası...
Yere de Zübeyde Hanım’dan kalma bir Ladik halısı...
Hepsi bu...
Sonra yanına bir de hizmetli kulübesi yapılıyor; o Cumhurbaşkanı’nınkinden biraz büyük oluyor.
Ve 1920’lerin ikinci yarısından başlayarak Gazi, yalnız kalmak istediğinde gelip “koliba”sına sığınıyor.

Atatürk zamanında, evin olduğu alanda çalışanlar fazla gürültü yapıyormuş. Zaten çok az uyuyabilen Atatürk bu gürültülerden hiç uyuyamaz olmuş. Paşa’nın yaverleri gürültülü işçilere;
- Ya biraz seslerinizi azaltın ya da biraz uzağa gidin. Diye rica etmişler. Ama eve yakın olan Kerim Ağa’nın tarlasında çalışanlar bu öneriden hiç hoşlanmamışlar, hatta öfkelenmişler:
- Dağdan gelen bağdakini mi kovuyor. diye cevap vermişler Ata’nın isteğine.
Mustafa Kemal, bunun üzerine bu gürültücü takımla dostluk kurabilmek için harekete geçmiş. Ahbaplığa başlamış. Barış kurmuş. Bütün bunları hayretle seyreden kendi adamlarına da şöyle bir açıklama yapmış:
- İşte! Türk köylüsü budur. Toprağından asla ayrılmak istemez. Öfkeleri bundandır. Ama biz anlaştık.

Sedat Karadayı

Kaynak:Can Dündar

Nezihe Araz

Sevgi özlem şukran ve minnetle...

Chenay Kobak