Şenay KOBAK

Yüzüne verimsiz gecenin çürük mahsulüsün rahatça diyebildiğimizden…

Şenay KOBAK

Atalar sonradan görenden korkacaksın derler ya.Tecrübeye sonsuz saygı!Size yaşadığım bir olayı paylaşmak istedim.


Yıllardır görmediğim çocukluk arkadaşım  bir kafe açmış. Gidelim hem görüşelim hem hayırlı olsun diyelim dedik ve gittik. Çok sevindik tabi karşılıklı.

 Elit bir yer, gayet profesyonel tasarlanmış,Avrupai dizayn edilmiş falan filan. Size ne ikram edim dedi çoğumuzun tercihi  yaşam suyu oldu tabi doğal olarak, çünkü iş çıkışı gitmiştik ...
Hay hay, buzla birlikte ikram edilip koyulduk sohbete. Sen ne yaptın neredesin, ben ne yaptım neredeyim vs. konuşuyoruz bu hatun istem dışı kahkahalar atıyor falan, böyle filmlerde ki gibi he. Yok rezidans almış yok çocuklar kolejdeymiş yok hep Avrupa’ya çıkıyorlarmış kocasıyla, falan fıstık, eyvallah. Konuşuyoruz güzel güzel fonda tabi Fransız şarkılar eşliğinde. Her şey Pörfekt.
Abi bir ara oradaki personele bir seslenişi var, Aman Tanrım Didim https://static.xx.fbcdn.net/images/emoji.php/v9/f57/1/16/1f609.png ;) yok böyle bir ses.

Geldi   çocuk   "buyurun hanımefendi” dedi, bu başladı: servise bakmıyorsunuz neredesiniz, misafirler ağır, taa nerden geliyorlar, yıllardır görüşememişim (ama nefes almıyor) çocuk başını eğdi ve:
"Affedersiniz hanımefendi, çocuk aramıştı da telefona baktım, biraz rahatsızdı" demesiyle
" ben size kaç defa söyleyeceğim iş saatinde başka şeylerle meşgul olmayacaksınız diye" dişlerini sıkarak azarlamaya devam etti, çocuk gitti.
Gitti gitmesine de bende kayış koptu!

Dedim ki “bir kadeh daha alacağım bana eşlik eder-misin? Tabi Şenaycığım (ki böyle denmekten hiç hazetmem) deyip taşmış rujunla gülümsedi. Gittik barplod kısmına, yaktım bir sigara derin derin çekerek gözlerine baktım, hem de saniyelerce…
"Tatlım sana bir şey mi oldu dedi."
Zehra dedim bana değil, sana bir şeyler olmuş. Nasıl yani dedi. Dedim şöyle yani:
Bizim senle iki yaş farkımız var ve sen benden büyüksün, evet dedi. Biz sokakta beraber oynardık değil mi? evet diyor ama tedirgin oldu.
Bir keresinde hatırlar-mısın beni oyuna çağırmıştın bende kitap okuyorum gelemem dediğimde bana da dedim bir kahkaha atarak:"Sahi sen doktor olacaktın göçten dolayı olamamışın"dedi. O göç değildi,o sürgündü diyemeden. Evet dedi, devam ettim,sonra biz çocukken köyde yaşardık, bölgemiz tarım bölgesiydi ve tütün toplardık hatırladın mı? Bir gün yine böyle birlikte tütün kırmıştık, sonra acıkmıştık, tarlada o zifirli ellerle ekmek domates peynir yemiştik, az ötede olan bostanlıktan bostan koparıp, kırıp yemiştik, suyu dirseklerimizden akıyordu, kap kara zifirli ellerimizi toprakla ovalardık, hatırladın mı dedim.
“Evet” dedi.
Sonra eve giderken mısır tarlasından mısır kırardık, ve evde biz tütün dizilerini asarken onlar pişerdi , yıkanıp sokağa çıkardık akşam saatinde ,köyde evimizin önünde, babalarımızın yaptığı peykaya (bank) oturup yerdik, konuşur gülüşürdük.
“Evet” dedi.
Peki dedim bunu da hatırlar mısın: Hani pazar akşamları bizim oralar hep ekside olduğu için, banyo yapınca çamaşırlarımızı sobanın yanında ısıtan, büyük annelerimiz vardı hemen giydirirlerdi üşümeyelim diye,
“Evet” dedi.
Hani bizim oralarda diz boyu kar vardı hep, sabah okula giderken yollar açık değildi ve  önden babamız giderdi, onların izlerine basarak giderdik okula.

Akşamları çamurdan pastalar yapardık, papatyalarla süslerdik, hiç dağıtmadan öylece bırakırdık ertesi akşam yine devam ederdik…
Hatırla bir keresinde sana küsmüş aylarca konuşmamıştım inadım ya ben. Evet, sana çok kızmıştım dedi. Neden deyince:
Bir çocuğa bağırmıştım, sende bana bağırmıştın, deme öyle çocuğun babası yok diye.

Yoktu Zehra, o çocuğun babası yoktu. Az önce yine azarladığın o çocuğun yavrusu rahatsızmış, iş saatinde başka şeylerle meşgul olmayacaksınız dedin, biz kimiz ki? Onun çocuğundan daha değerli olan şey ne? Sen yine kızdın ve bağırdın, sen onun kalbini kırdın. Onun parasını ben veriyorum dedi.
Hiç değişmemişsin dedim hiç, hatta daha kötü olmuşsun. Sen nereden geldiğini, sen özünü unutmuşsun, bedenin tok ruhun aç senin. Çok yazık, deyinceee:

Sende yazıyormuşsun, ülkeyi, dünyayı kurtarıyormuşun, yine o çocuklar için, birkaç kez okudum çok sıkıcısın, hep aynısın deyip ekledi: halen bir araban yokmuş. Evin müstakil bahçeli imiş, ama hala kayınvalide kayınpederinle oturuyormuşsun, öğrendim dedi. Tam bir şey söyleyecektim, elini kaldırıp o devam etti:” Biliyorum biliyorum seni, büyüklerin evin bereketidir diyeceksin zahmet etme, yine siyahları giymişsin isyan edercesine dedi” Yazlığında yoktur şimdi senin deyip, maymun mabadı gibi kırp kırmızı dudaklarınla güldü.

Son yudumumu bitirip, sigaramı söndürdüm ve iyice gözlerine bakıp:

Üzüldüm senin için Zehra, bu sefer kızmadım, üzüldüm, aynı şey değil, acınacak hale gelmişsin sen, deyince: yine bana o sözlerinle mi konuşacaksın tatlım, eskiyi unut, hayatın tadına var, bak her şeyim var, orada köyde ki gibi değilim, dedi. Dedi ama gözler doldu! Gözler değişti! Gözler kızardı! İçerde ki ruh gözlere kadar yaklaştı! Direnmeye hala devam ediyor!

Eskiden de fakirdin sen, hala da fakirsin, ben buna üzüldüm, deyince kaldı gülümseme yüzünde asılı. Eğdi başını önce, sonra yaklaştı yüzüme ve öfkeli gözlerle bakarak gözlerime:
"Herkese zarar veriyorsun sen! Kimseyi rahat bırakmıyorsun, her şeyden rahatsızsın, o yüzden hep siyaha tapıyorsun hep öyleydin. Hiçbir zaman hayatın tadına varamadın. Öğretmene de karşı çıkardın, neden ayrım yapıyor diye, müdüre de neden zengin çocuklara öncülük tanıyor, neden biz Türk çocuklarını azarlıyor diye, bana da, evin asi kızıydın hep, sana ne? Sana ne?Neden bizim kutsal kitabımız olan Kuran’ı Kerim okumak yasak diye, buna isyan ederdin sana ne? Zayıf not almıştın tarihten sırf bu yüzden, Türkler’i Türklüğü savunduğun için. Bulgar hükümeti bu! Sen mi düzeltecektin? Düzeltin mi? Aldın zayıfı oturdun ne oldu?Güçlüsün derlerdi sana, dik başlı ve gaddar. Kimse üzülmesin ağlamasın isterdin hep, Sana ne? Zayıflar olmadan bizler nasıl güçlü olacağız, söyle bana diye sesini yükseltti.O zaman da derdim sana şimdi de diyorum.ne kalın kafalıymışın ki hala anlamamışsın.  Annemiz yanımıza atıştırmalık koyardı okulda, sen aptal gibi paylaşırdın, sonra aç kalırdın, evde de annen sana kızardı. Sende hiç değişmemişsin. Bana çamurdan pastadan bahsediyorsun, size 400 TL değerinde pasta yaptırdım ben. Ondan tatsızdı demek  o Zehra, içinde emek yok, makine kokuyordu deyince: Bak bana, ben senden, diğerlerinden daha güçlüyüm, çünkü sizlerden zenginim, hem de çok fazla ve bunun tadına varıyorum, her yeri geziyorum dedi. Güç nedir biliyor musun? Güç paradır arkadaşım paradır, dedi.

Kimin alın teriyle Zehra dedim, kimin? Hangi işçinin hakkı üzerinde? Geldiğimizden beri hiçbir kişiye yardım etmedin? Bu silikon dudakların, bu silikon göğüslerin, bu yapay gülüşün çok soğuk biliyor musun, hem de bizim çocukluğumuzda ki o iklimden bin kez daha çok soğuk…!

Gözlerinde ki o kin, nefret, kötülük, hırs, içindeki çocuğu küstürüp, gözlerine kadar gelen ruhunu geri itmişti yine…ZERRE SEVGİ YOKTU İÇİNDE!

Yalnızsın sen dedim… Yapayalnız. İçinde ki o çocuğu küstürmüşsün, kalbini kötülük sarmış, ruhun aç ama beynin hala prematüre, hiç geliştirmemişsin, çok fazla maddiyatın çok fazla mutluluk getireceğine inananlardansın, oysa bir dilim ekmeği paylaşmanın tadını bir bilsen… Bir bilebilsen dedim. Eğildim yüzüne ve:

Ya herkes yalınayak basmalı yere, olmamalı adaletsizlik...
Ya herkes yalın bakmalı, olmamalı haksızlık Zehra, git aynaya ve sor kendine:

Hileli galibiyet mi, dürüst mağlubiyet mi diye? Ruhun bedenini s…r edecek kadar yorulmuş deyip, attım kadehi elimden…

Bu dünyada çocuklar ağlıyorsa sen neden gülüyorsun sorduğumuzdan...
Yatırım yapılması gereken şey makyaj malzemesi değil, kitaplar olduğunu savunduğumuzdan…

Hiçbir masala inanmayıp, sorgulayıp, eleştirip, beğenmeyince yenisini yazdığımızdan…

Yüzüne verimsiz gecenin kötü mahsulüsün rahatça diyebildiğimizden…

El etek öpmeden, bayramda kaçan danadan yana olduğumuzdan…

Leylekler tarafından getirildiğine inanan çocuklar olduğumuzdan…
Göç zamanı elimize taş alır beklerdik, bizim evin çatısına konmasın diye çünkü kardeş istemiyorduk, çünkü ANNEMİZ YORULUYORDU… L

Ama nedense, tatlı dilli değil sivri sözlü dendik, çünkü doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış derler ya, desinler ben köylerin daha dürüst olduğuna inananlardanım…

Garibin zenginden daha vefalı olduğuna, ezilenin daha asil kalbi olduğuna, işçinin daha merhametli olduğuna ve işçileri sömüren işverenlerin yüzlerine, emek hırsızınız diyebilenlerden…
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarırmış rivayete göre, hiç uğraşamam bu saatten sonra, gider yılanı deliğe tıkar gelirim.

Kıç korkusunun Allah korkusunu geçtiği bir dünyanın bunu hak ettiğini söyleyebilenlerden oldum hep Ben kimseyi suçlamıyorum dostlar, ne haddime, üretim hatası asla değil, Yaradan herkesi “Sevgiyle” yarattı, kullanıcı hatası değil, bazılarının doğuştan defoludur yüreği hepsi bu !

İnsanı sessiz kalmaya zorlayan acı, onu bağırmaya zorlayan acısından çok daha ağırdır" der Füruğ Ferruhzad çok fazla haklı…

Bir kahve içelim şimdi sizinle olur mu?

Bir kahvenin kırk yıl hatırı varmış, eskiden diye çok düşünmüştüm. Bugün cevabımı aldım sır kahvede değil dostlar,” eski insanların vefasındaymış”

SEVGİYLE KALIN DOSTLAR…ÇÜNKÜ DÜNYAYI SEVGİ KURTARACAK!

Yazarın Diğer Yazıları