Yaşlanma bilimi uzmanı, sosyal medyadaki utanç görüntülerini yorumladı 'Onların sosyalleşmeye ihtiyacı var'

Yaşlanma bilimi uzmanı, sosyal medyadaki utanç görüntülerini yorumladı  'Onların sosyalleşmeye ihtiyacı var'
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgınının Türkiye'de de görülmeye başlamasıyla alınan önlemler kapsamında 65 yaş ve üstü vatandaşlara sokağa çıkma yasağı getirildi. Alınan karar sonrası bazı kişiler, 65 yaş ve üzeri vatandaşların görüntülerini sosyal medyadan paylaştı. Yaşlılara uygulanan duygusal şiddetin de yer aldığı videolar büyük tepki çekerken, özellikle bir 65 yaş üstü vatandaşla dalga geçilen görüntüleri izleyenler, görüntüyü çeken kişiye büyük tepki gösterdi. İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Gerontolog Öğr. Gör. F. Sıla Ayan, Demirören Haber Ajansı’na(DHA), sosyal medyada 65 yaş ve üstündeki kişilere yapılan hareketleri ve 65 yaş üstüne nasıl davranılması gerektiğiyle ilgili açıklamalarda bulundu. “ÖNEMLİ OLAN EMPATİ VE HOŞGÖRÜ”

Sıla Ayan, “65 yaşında bir bireyi sadece takvim yaşından dolayı izole ettiğimizi düşünelim, doğum günü geçtiğimiz hafta olan 64 yaşındaki birey çok mu daha az risk altında. Bir hafta ne kadar fark ediyor?, kendini korumaya, izolasyon etmeye dikkat etmeyen genç bir bireyin eve virüs taşıyabileceğini biliyoruz. Önemli olanın empati, hoşgörü ve hem taşıyıcı olarak hem hasta olarak kendimizi izole ederek çevremizdekini korumaktır.  İhtiyacımız olan tek şey; anlayış değişimi” dedi.

DUYGUSAL İHTİYAÇLARI VAR

Ayan, evde kalan yaşlıların ihtiyaçlarını gidermek için organize edilen vefa gruplarında gerontologların yani yaşlılık ve yaşlanma bilimi uzmanlarının da yer almasının gerekliliğine dikkat çekti. 

Özellikle sosyal medyada yaşlılara karşı yapılan hareketleri değerlendiren Ayan, şunları söyledi: 

“’Yaşlılar niye hala sokakta’, 'neden hala banklarda' serzenişini görüyoruz. Bir yaş ayrımcılığı söz konusu. Vefa gruplarının veya sosyal dayanışmanın aslında tek işlevi, market alışverişi yapmak veya yaşlıların dışarıda yapacağı işleri onlar yerine yaparak onları eve hapsetmek olmamalı. Onların da sosyalleşmek gibi birtakım ihtiyaçları var, bunu giderecek önlemleri de konuşmak gerekiyor. O yaşlıların inatla banka çıkmaya devam etmesinin, inatla her hafta bir araya gelerek ibadet ettiği cemaatten kopmak istememesinin altında yatan sebepte bu. Doyması gereken tek nokta market alışverişi değil, duygusal ihtiyaçları, kaygıları var. Gençlerin bile oldukça tedirgin olduğu bir hastalık karşısında ölüm riski yüksek olan bir grup olmanın getirdiği bir gerilim var. Bu anlamda hasta yaşlılar bu kuralları direnerek, hatta işi resmi yaptırım boyutuna taşırken bize şunu söylemeye çalışıyorlar. ‘İhtiyacım olan şey sadece ekmeğimin, yumurtamın veya yoğurdumun alınması değil; ihtiyacım olan farklı şeyler de var.’”
65-74 YAŞ ARALIĞI ERKEN YAŞLILIK OLARAK TANIMLIYORUZ

65-74 yaş aralığına erken yaşlılık, 75-84 yaş aralığına yaşlılık, 85 yaş ve üzerinin ise ileri yaşlılık dönemi olduğuna vurgu yapan Fatma Sıla Ayan, “Şu an ülkemizde de küresel anlamda da geçerli olan yaşlılık sınırı 65 yaş ve üzerinde olmak. Ancak bunun gelişmişlik düzeyi ve yaşam kalitesi ile çok yakından alakası var” dedi ve ekledi:

“Bahsettiğimiz tanım batılı toplumların ve ülkemizin tanımı. Birleşmiş Milletler bu sınırı 60 yaş ve üzeri olarak başlatıyor. Afrika'daki birçok tanımlamada ortalama ömür uzunluğu kısa olduğu için 50- 55 yaş üzerinde tanımlıyor. Biz aslında yaşlılık sınırını başlatıyoruz ama şu an için geçerli olan ve korona ile ilgili kararlarda dikkate alınan sınır 65 yaş ve üzeri olmak. Korona ile ilgili ölümlerde en çok risk altında olan grubun 75 yaş ve üzeri olduğunu görüyoruz. Ülkemizdeki 8 milyonluk yaşlı popülasyonunda bu grup yüzde 40'ı ifade ediyor. Aslında 8 milyonun yüzde 40'ı şu an enfeksiyonla ilgili risk altında. Yaşlılıkla birlikte tabii ki bir takım fizyolojik kayıplar olabiliyor. Sistemlerde ve organlarda bir takım kayıpları ve gerilemeleri görüyoruz ancak kaçınılmaz ve her bireyde aynı değil” diye konuştu.
“KRONOLOJİK YAŞIMIZ ÖZELLİKLERİMİZİ TANIMLAMIYOR”

Kronolojik yaşımızın biyolojik, sosyal ve psikolojik özelliklerimizi aslında tanımlamadığına dikkat çeken Ayan, şunları söyledi:

“Dünya genelinde bu sadece yaşlılık alanında değil, ehliyet ve araç kullanmada, oy vermede, alkol kullanımında, belli mekanlara girmekte, okula başlama yaşında, günlük yaşamdaki birçok pratiğimizde biz takvimsel yaş sınırlarını kullanıyoruz.  Takvimsel yaşımız aslında tam anlamıyla bizi kapsamıyor ve tanımlamıyor. Yaşlılığın Türkiye'deki gerontoloji literatüründe de kabul edilen, Profesör Doktor İsmail Tufan tarafından ortaya koyulan 12 alt boyutu var.  Bunun içine cinsiyet,  içinde yaşadığımız süreç, bireysel yaşam öykümüz, dinamik bir süreç olması, sınırlı esnekliğinin olması, biyolojik yaşam öykümüz, yaşam alışkanlıklarımız, spor yapma durumumuz, madde kullanımımız gibi çok fazla değişken giriyor. Biz 65 yaş üzerindeki her bireyi homojen ve genel geçer olarak sınıflandıramıyoruz.” “ENFEKSİYONUN SEBEBİ YAŞLI HAREKETLİLİĞİ DEĞİL”

Enfeksiyonun küresel bir kriz haline gelmesinin sebebinin yaşlı hareketliliği olmadığını söyleyen Ayan, “Yaşlılar enfeksiyondan etkilenen bir grup, ölüm oranı bakımından da Türkiye'de şu an yüzde yüz giden bütün vakalarımızı ifade eden bir yaş grubu. Ancak bulaş daha çok gençlerin hareketliliği yüzünden ortaya çıkıyor. Bu durumda, gerek taşıyıcı olan, gerek asemptomatik olan, gerekse fiili olarak hastalık konumunda bulunan gençlerin hareketliliği ile ilgili hiçbir karar alınmaksızın yaşlılara, stresin yarattığı koronadan kaynaklanan bu karamsar ruh haliyle bir yansıtma mekanizmasının uygulanmasını aslında bu şekilde okumak gerekiyor” diye konuştu. “YAŞLILARIN PSİKOSOSYAL İHTİYAÇLARINI UNUTMAMAK GEREKİYOR”

Ayan, yaşlıların sokakta olması doğru mu, değil mi gibi sorularına ise şöyle cevapladı:  “Onlar için karar almamalıyız, onlarla birlikte karar almalıyız.  Çünkü biyopsikososyal varlıklarız ve nasıl ki gençler evde kalmayla ilgili challengelar yayınlıyorsa, sosyal medyada karantina olanlar üzerinde yarattığı etkileri farklı kanallarla ifade etme gereği duyuyorsa, hatta kimi zaman karantinayı resmi bir yaptırım olmadığı için kolaylıkla delebiliyorsa, yaşlıların da psikososyal ihtiyaçlarının olduğunu gözden kaçırmamalıyız”