Kastamonu'nun Beylikler Çağı: Çobanoğulları'ndan İsfendiyaroğulları'na uzanan miras

Kastamonu, Paleolitik izlerden Roma ve Bizans'a, oradan Çobanoğulları ve Candaroğulları beyliklerine ve Osmanlı'ya bağlanan katmanlı bir tarihe sahiptir.

TAKİP ET

Kastamonu'nun adı geçince, Karadeniz'in iç havzasında yüzyılların biriktirdiği kültürel katmanlar akla gelir. Gölköy Enstitüsü çevresinde 1947–48 yıllarında bulunan çakmak taşından aletler, kentin tarihini Orta ve Üst Paleolitik dönemlere kadar sürükler. Bu bulgular, bölgenin yalnızca siyasi sınırlarla değil, insan yerleşimleriyle de çok eski bir süreklilik taşıdığını gösterir.
Antik çağ sayfaları açıldığında, Kastamonu ve çevresi Hitit hkimiyetiyle anılır; Paflagonya coğrafyasının parçası olarak Frig ve Lidya etkileri de okunur. MÖ 4. yüzyılda Büyük İskender'in seferleriyle Anadolu Makedonya dünyasına eklenir; ardından Pontus Krallığı bölgeye tutunur. MÖ 64'te Roma'ya bağlanan topraklar, MS 395'te imparatorluğun ayrılmasıyla Bizans'ın yönetimine geçer. Taşköprü'nün eyalet merkezi olduğu dönemlerde Kastamonu daha küçük bir kasaba kimliğindedir; 10. yüzyılda II. Basileios'un düzenlemeleriyle idari denge yeniden kurulur.
Türk hkimiyetinin kapısı 13. yüzyılda aralanır. 1227–1309 arasında Hüsamettin Çoban'ın örgütlediği Türkmen toplulukları, Çobanoğulları Beyliğini kurar. Bu beylik, Sinop üzerinden Karadeniz ticaretine yaklaşan yolları ve iç hatları kontrol ederek şehir güvenliğini ve iktisadi canlılığı artırır. Kervan yolları üzerindeki hanlar, camiler ve küçük zanaat atölyeleri yerel ekonomiye omuz verir; Kastamonu'nun şehir dokusu, yeni idari ve dini yapılarla belirginleşir.
Bölgenin ikinci büyük Türk beylik tecrübesi Candaroğulları (İsfendiyaroğulları) Beyliğidir. Rivayete göre Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Mesud'u Moğolların elinden kurtaran Temür (Temur) Yaman Candar'a Kastamonu ikt edilir. Onun ardından Candaroğlu Süleyman Paşa, 1309'da Çobanoğulları hkimiyetine son verir. İsfendiyar Bey döneminden itibaren beylik, Sinop'tan iç kesimlere uzanan bir güç odağına dönüşür; medreseler, zaviyeler ve ticaret ağı ile Kastamonu ilmî ve kültürel bir merkez olarak parıldar. Şehrin kimliği, zanaatla beslenen bir şehir ekonomisine ve çevre yerleşimlerle kurulan sıkı ilişkilere dayanır.
Osmanlı yükselişi bölgenin yönünü değiştirir. Fatih Sultan Mehmed'in 1461 Trabzon seferi sırasında Candaroğulları toprakları Osmanlı idaresine katılır. Kastamonu 1461–1922 arasında Osmanlı mülküdür ve Karadeniz'in iç havzasını başkente bağlayan yolların stratejik durağı hline gelir. Ahilik ve esnaf teşkilatlarıyla şekillenen üretim hayatı, vakıflar ve bedestenler aracılığıyla kentsel sürekliliği destekler.
Milli Mücadele yıllarında Kastamonu, İnebolu–Kastamonu–Ankara hattının kalbinde lojistik bir omurga görevi üstlenir. Silah, cephane, yiyecek ve giyecek bu hat üzerinden cepheye akar. Halkın fedakrlığı, şehrin hafızasında derin bir yer tutar. 'Çanakkale Türküsü'nün Kastamonulu şık Yorgansız Hakkı'ya atfedilmesi, bu hafızanın simgesel ifadelerinden biridir.
Cumhuriyet'le birlikte modern Türkiye'nin ritmi Kastamonu'da yüksek sesle duyulur. 1925 yazında Mustafa Kemal Atatürk'ün Kastamonu ziyareti, Kıyafet ve Şapka İnkılabının toplumsal sahneye taşındığı dönüm noktalarından biri olarak kabul edilir. Kent, yeni rejimin eğitim ve kültür hamleleriyle birlikte şehircilik hafızasını tazeler; tarihî yapılar ve yeni kurumlar yan yana varlığını sürdürür.
Kastamonu'da 'hangi beylikler vardı?' sorusu kamu belleğinde çoğunlukla iki isimle yanıt bulur: Çobanoğulları ve Candaroğulları/İsfendiyaroğulları. Bununla birlikte şehir, Hitit'ten Roma ve Bizans'a, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan geniş bir tarih atlasının kesişim noktasında durur. Bu kesişim, bugün de sokak isimlerinde, anıtsal yapılarda ve yerel geleneklerde kendini belli eder; Kastamonu'yu Anadolu tarihinin vazgeçilmez duraklarından biri kılar.
İçerik kaynağı Kastamonu haber sitesidir.

Bakmadan Geçme