Eyüp Can BALABAN

Utanıyorum Bu İnsanımsılardan!

Eyüp Can BALABAN

Utanıyorum Bu İnsanımsılardan!

Aşağıdaki fotoğrafta 2 Eylül'de esir alınan Yunan Ordusu komutanları ve Türk subayları yer almaktadır. Oturanlar, soldan sağa: Yunan 4. Tümen komutanı Dimaras, Yunan 1. Kolordu Komutanı (Başkumandanlığına yeni tayin edilen) Trikupis, Kurmay Albay Adnan Bey, Yunan 2. Kolordu Komutanı Diyenis, Yüzbaşı Emin

Tarih konusunda ahkâm kesebilecek, caka satacak yeterlilikte olduğumu düşünmüyorum açıkçası. Ancak belli araştırmalar sonucunda da gördüğüm gerçekleri paylaşmak istiyorum. Paylaşmaktan ziyade tarihte yaşanan gerçeklikler ile günümüz gerçekliklerini (!) karşılaştırma amacındayım.

Dönelim fotoğrafa ve hikâyesine…

Şimdi de Mustafa Kemal Atatürk'ün yaveri Salih Bozok'un hatıratlarında yer alan ve Yunan komutanların esaretleri zamanında onlarla yaşadıklarını anlatan şu olaya bir göz atalım.

“İşimi bitirdikten sonra Afyon'a döndüğüm zaman Gazi Paşa’nın istirdat edilen Uşak'ı teşrif ettiklerini ve kendilerine orada mülâki olmaklığımı emir zabiti Siirt Meb'usu Mahmut Bey telefonla bildirdi. Ertesi günü Uşak'ta karargâha iltihak ettiğim zaman Yunan Başkumandanı General Trikupis'le General Diyonis'in esir edilmiş olduklarını öğrendim. Esir düşmüş Başkumandan’la General arkadaşı o gün Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin nezdine getirdiler. İsmet Paşa ile Birinci Ordu Kumandanı da beraber gelmişlerdi.

Gazi Paşa Hazretleri esir generalleri ayakta karşıladı. Kendilerine yer gösterdi, birer çay ısmarladı, sonra Trikupis'e sordu:

- Bu iş nasıl oldu?

Trikupis iki ellerini yanlarına doğru açarken başını önüne eğdi. Vaziyetinden bu âkıbeti mukadderattan ziyade aciz ve zaafa hamletmek istediği anlaşılıyordu. Gazi kendisini teselli etti:

- Üzerinize düşen vazifeyi ifa ettiğinize kailseniz müsterih olunuz. En büyük kumandanlar için de esaret mukadder olabilir. Trikupis, verdiği cevapta bazı kusurları Diyonis'e atfettikten sonra topçularımızın mükemmeliyetinden, iki telsizleri olduğu halde birinin evvelce bozulup İzmir'e gönderildiğinden, diğerinin topçu ateşimizle tahrip edildiğinden bahsetti ve çaresizlikler içinde kaldığını ve hatta bir gün evvel kendi yaverinin dahi yanından ayrıldığını söyledi. Trikupis yapacak yalnız bir şey kaldığını fakat yapamadığını ilâve etti. Esir başkumandan intihar arzusunda olduğunu imâ ediyordu!

Gazi Paşa:

- Kendi vicdanına muhavvel bir keyfiyettir, ona biz karışamayız!...

Dedikten sonra İsmet Paşa'ya:

- Kumandanlar zannedersem istirahate muhtaçtırlar, dedi. Trikupis çıkacağı sırada, Gazi Paşa’dan gördüğü fevkalâde nezaketten cesaret alarak, İstanbul'da bulunan ailesinin sihhatinden haberdar edilmesini rica etti. Gazi Paşa, adresinin alınmasını ve Hilâliahmer vasıtasıyla ricasının is'afını emir buyurdular.

Başkumandan muharebesinden sonra İzmir'in istirdadına kadar hemen hiçbir yerde şayanı dikkat mühim muharebat olmamıştır. Birkaç gün içerisinde İzmir'e girmek müyesser oldu. Afyon'da halkın halâskârlara karşı tezahüratını bilvesile söyledim. Bu tezahürat, Akdeniz kıyısına kadar yollarda mütezayit bir alâka ve şiddetle devam etti. " (1)

Şimdi, düşünün lütfen;  onca savaş meydanında karşı karşıya gelmiş iki komutan:

Mustafa Kemal Atatürk ve Nikolaos Trikupis.

Biri Türk Ordusunun Başkomutanı, bir diğeri Yunan Orduları Başkomutanı….

Askeri hayatlarının büyük bölümünü birbirlerine karşı üstünlük sağlamak amacıyla geçirmiş iki askeri kişilik…

Son durumda, Türk Ordusu’na karşı esir düşmüş bir Yunan Orduları Başkomutanı…

Oturup karşılıklı çay içen, sohbet eden iki komutan…

Şimdi, günümüze gelmek istiyorum.

Yanı başımızda, birbirlerine sarılmış vaziyette yanarak hayatlarını kaybeden insanlar, hayvanlar, bitkiler… Kısacası canlılar.

Bir de içimizde “CANLI” diye barındırdığımız insanımsılar.

Hani, “Son canlı yok olana kadar ateşleri eksik olmasın” diye dua eden zavallılar…

Utanıyorum insanlığımızın geldiği noktadan.

Utanıyorum bu insanımsılardan!

Tüylerim diken diken oluyor bu ve benzeri paylaşımları gördükçe.

Tarihteki yapılanları unutmaktan bahsetmiyorum elbette. Onun için yapılması gerekenler çok daha farklı şeyler. Sanatla, bilimle, teknoloji ile onlardan intikam alabilmek…

Fakat içimizde yaşayana bu insanımsılarla ne kadar mümkün?

Felaketin her türlüsünü yaşayan bizler, o anların ne demek olduğunu en iyi hissedenlerdeniz. O yüzden geçmiş olsun Yunanistan. Hayatını kaybedenlerin de toprağı bol olsun…

(1) 30 AĞUSTOS HATIRALARI, Dizgi-Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A. Ş. Baskı: Çağdaş Matbaacılık ve Yayıncılık Ltd. Şti. Ağustos 2000 Nurer UĞURLU başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları